horasan Taraflarında Yaşayan Büyük Velîlerden, Tefsîr, Kelâm Ve Hadîs Âlimi. İsmi, Muhammed Bin Eslem Bin Sâlim, Künyesi Ebü'l-hasan'dır. Tûsî Nisbesiyle Meşhûr Olmuştur. İnsanlar Arasında "resûlün Lisânı" Ve "horasan Serdârı" Diye Tanınmıştır. Tûs'da Doğdu, Doğum Târihi Bilinmemektedir. 856 (h.242) Senesinde Nişâbur'da Vefât Etti.
zamânının Âlimlerinden Aklî Ve Naklî İlimleri Tahsîl Eden Muhammed Bin Eslem Tûsî, Ya'lâ Bin Ubeyd Ve Kardeşinden, Câfer Bin Avn, Yezîd Bin Hârûn, Ubeydullah Bin Mûsâ, El-mukrî Ve Başkalarından Hadîs-i Şerîf Rivâyetinde Bulundu. Hadîs, Tefsîr Ve Kelâm İlminde Yüksek Bir Âlim Oldu. Zamânındaki Hadîs Âlimleri Onun Sikâ, Güvenilir Bir Zât Olduğu Husûsunda Görüş Birliğine Vardılar. Muhammed Bin Eslem Tûsî Hazretleri Hâfız Yâni Yüz Bin Hadîs-i Şerîfi, Râvilerinin Hal Tercümeleriyle Birlikte Ezbere Bilirdi. Kendisinden De İbrâhim Bin Ebî Tâlib, Hüseyin Bin Muhammed El-kubânî, İbn-i Huzeyme, İbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed Bin Vekî' Et-tûsî Ve Başka Zâtlar Da Ondan Hadîs-i Şerîf Rivâyet Ettiler.
muhammed Bin Eslemtûsî Hazretleri Bütün Ömrü Boyunca Peygamber Efendimizin Sünnet-i Seniyyesine Tam Bir Bağlılık İçinde Yaşadı.
haram Ve Şüphelilerden Sakınmakta Ve Hattâ Şüphelilere Düşmek Korkusuyla Mübahların Çoğunu Terketmekte Çok Dikkatli İdi. Bütün Ömrü İslâmiyete Uymakla Geçti. Riyâya Düşmek Ve Parmakla Gösterilmek Korkusuyla, Nâfile İbâdetlerini Evinde Gizli Yapar Ve; "sizde Bulunmasından En Çok Korktuğum Şey, Şirk-i Asgara Yakalanmanızdır. Şirk-i Asgar, Riyâ Demektir" hadîs-i Şerîfini Okurdu. Bir Defasında Yerden Bir Taş Alıp; "bu, Taş Değil Mi?" Diye Sordu. "evet" Dediler. "şu Yüksek Kaya Da Taş Değil Mi?" Dedi. "evet" Dediler. "işte Bunun Büyüğüne De Küçüğüne De Taş Denildiği Gibi, Riyânın Azı Da Çoğu Da Tehlikelidir." Buyurdu. Yaptığı İbâdetlerin Gizli Kalması İle İlgili Olarak; "mümkün Olsa, Günah Ve Sevaplarımı Yazan Sağımdaki Ve Solumdaki Meleklerden De Gizlerdim." Buyururdu. Allah Korkusu İle Çok Ağlardı. Bu Hâli Komşuları Da Farkederler, Kendisine Acırlardı. Sadece Arpa Ekmeği Yer, Fazlasına Lüzum Yok Derdi. Hiçbir Zaman Kahkaha İle Gülmezdi. Bir Ara Nişâbûr'a Geldi. Herkes, Feyiz Ve Bereket Kaynağı Olan Sohbetlerinden İstifâde Edebilmek İçin Can Atıyordu. Onun Vesilesiyle Elli Bin Kişinin Tövbe Edip Hidâyete Kavuştuğu Rivâyet Edilmektedir.
zaman Zaman Nişâbûr'dan Tûs'a, Tûs'dan Nişâbûr'a Gidip Gelerek İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatan Muhammed Bin Eslem Tûsî Hazretleri Pekçok Kimsenin Kurtuluşuna Vesîle Oldu. Onun Sohbetine Gelenler Çok İstifâde Ederek Döndüler. Ondan Duâ İsteyen Hastalar, Duâsı Bereketiyle Ve Allahü Teâlânın İzniyle Şifâ Bulup, Sıhhatlerine Kavuşup Geriye Döndüler.
muhammed Bin Eslem Hazretleri, Geceleyin Muhtac Olanların Ne İhtiyaçları Olduğunu Gizlice Tesbit Eder, Sonra Da Başkalarından Borç Alıp, İhtiyâcı Olanlara Gönderir Ve Götüren Şahsa, Kimin Gönderdiğini Söylememesini Tenbih Ederdi. Bir Gün Yahûdînin Birisi Gelip, Kendisinde Bulunan Alacaklarını İstedi. O Anda Muhammed Bin Eslem'in Cebinde Hiç Para Yoktu Ve Kalem Açmakla (yontmakla) Meşgûldü. Yerde Kalem Açılması İle Çıkan Ufak Parçalar (yongalar) Bulunuyordu. Yahûdîye; "onları Al." Buyurdu. Yahûdî Yongaları Eline Aldığında Hepsinin Altın Olduğunu Görüp, Hayret Etti; "böyle Bir Zâtın Hürmetine, Ufak Ağaç Parçaları Altın Oldu. Şuna İnandım Ki, Bu Zâtın Mensub Olduğu Din, Hak Dindir, Bâtıl Olamaz." Dedi Ve Müslüman Oldu.
muhammed Bin Eslem Tûsî Hazretleri, Yanlış Ve Eğri Yollara Sapmamayı Tavsiye Eder, Hak Ve Hakikatı İnsanların Anlayabileceği Şekilde Geniş Olarak Anlatırdı. Bu Hususta Şöyle Rivâyet Ettiler. Abdullah İbni Mes'ûd Radıyallahü Anh Şöyle Anlatıyor: Resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Doğru Bir Çizgi Çizdi Ve; "bu Allah Yoludur." buyurdu. Sonra Bu Çizginin Sağından Ve Solundan Çıkan Çizgiler Çizip; "bu Yolların Herbirinde Şeytan Vardır Ve Kendine Çağırır." buyurdu Ve; "doğru Yol Budur. Bu Yolda Olunuz! Fırkalara Bölünmeyiniz" (en'âm Sûresi: 53) Meâlindeki Ayet-i Kerîmeyi Okudu.
resûlullah Efendimiz; "benî İsrâil (isrâiloğulları), yetmiş Bir Fırkaya Ayrılmıştı. Bunlardan Yetmişi Cehennem'e Gidip, Ancak Bir Fırkası Kurtulmuştur. Nasârâ (yâni Hıristiyanlar) da, Yetmiş İki Fırkaya Ayrılmıştı. Yetmiş Biri Cehennem'e Gitmiştir. Bir Zaman Sonra Benim Ümmetim De Yetmiş Üç Fırkaya Ayrılır. Bunlardan Yetmiş İkisi Cehennem'e Gidip, Yalnız Bir Fırka Kurtulur." buyurdu. Eshâb-ı Kirâm (radıyallahü Anhüm); "yâ Resûlallah! Kurtulanlar Kimlerdir?" Diye Sorunca; "cehennem'den Kurtulan Fırka, Benim Ve Eshâbımın Gittiği Yolda Gidenlerdir."buyurdu.
muhammed Bin Eslem Tûsî Bu Hadîs-i Şerîfi Rivâyet Ettikten Sonra Buyurdu Ki:
"işte Ben Her İşimde Bu Hadîs-i Şerîfi Ölçü Aldım. Karşılaştığım İşler Bunlara Uygunsa Yaparım, Değilse Terkederim. İlim Sâhibleri De Böyle Yapsa, Resûlullah Efendimizin İzinde Gitmiş Olurlar. Fakat Onları Dünyâ Ve Mal Sevgisi Aldatıyor. Eğer Hadîs-i Şerîfte; "biri Hâriç Hepsicennet'e Gidecek." Denseydi Biz O Bir Fırkada Olmaktan Korkardık. Halbuki; "biri Hâriç Hepsi Cehennem'e Gidecektir" Denmektedir."
büyüklerden Birisi Şöyle Anlatıyor: Bir Gün Şeytanın Havadan Yere Düştüğünü Gördüm."ey Mel'ûn! Bu Nasıl İştir?" Diye Sordum. "şu Anda Muhammed Bin Eslem Abdest Alıyor, Ondan Korkup Kaçarken Buraya Düştüm. Nerede İse Ayağım Kırılacaktı." Dedi.
muhammed Bin Eslem, müsned ismindeki Kitabına, "îmân; Allah'a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Âhiret Gününe, Hayır Olsun Şer Olsun, Kaderin Hepsine (hepsinin, Allah'ın Takdiri, Dilemesi Ve Yaratması İle Olduğuna) inanmaktır" hadîs-i Şerîfini Yazarak Başladı Ve "îmânın, Allah'a İnanmak İle Başlaması, O'nun Fazlı, Rahmeti Ve Kullarından Dilediğine Yaptığı Bir İhsândır. Kulunun Kalbine, Kendisine Îmân Etmek Nîmetini İhsân Etmekle Bir Nûr Saçar, Bu Nûrla Kulunun Kalbini Aydınlatır. Göğsünü Açar, Genişletir. Kalbindeki Îmânı Arttırır Ve Onu Ona Sevdirir. Böyle Olunca Kalp, Îmânın Bütün Şartlarına İnanır. Öldükten Sonra Dirilmeğe, Hesâba Çekilmeğe, Cennet'e Ve Cehennem'e, Allahü Teâlânın Kalbine Saçtığı Nûr Sebebiyle, Hepsine Görür Gibi İnanır. Kalbi İnanınca, Dili De Buna Uygun Söyler, Tasdîk Ve Şehâdet Eder Ve Her Bir Organ Buna Uygun Amel İşleyip, Allahü Teâlânın Emrine İtâat Eder. Farzları Yapıp, Haramlardan Kaçar. Bunu Yapınca Tam Ve Olgun Müslüman Olur." Sonra Meâlen; "...allahü Teâlâ Size Îmânı Sevdirdi Onu Kalblerinizde Güzelleştirdi. (hucurât Sûresi 7)" Ve "allah'ın İslâm Nûru İle Kalbine Genişlik Verdiği Kimse, Kalbi Mühürlü Nursuz Gibi Midir? Elbette O, Rabbinden Bir Hidâyet Üzeredir" (zümer Sûresi: 22) Âyet-i Kerîmelerini Yazdı.
muhammed Bin Eslem Tûsî Hazretleri İlim Ve Güzel Ahlâk Sâhibiydi. Peygamber Efendimizin;"îmânı Kâmil Olanınız, Ahlâkı En Güzel Olanınızdır." hadîs-i Şerîfini Sık Sık Tekrar Ederdi.sevdiğini Allahü Teâlânın Rızâsı İçin Sever, Buğz Ettiğine Allah İçin Buğz Eden Muhammed Bin Eslem Tûsî Şu Hadîs-i Şerîfi Çok Söylerdi:
"şirk, Karanlık Gecede Düz Bir Taş Üzerinde Yürüyen Karıncanın Ayak Sesinden Daha Gizlidir. En Aşağısı Kötü Bir Şeye Muhabbet Ve İyi Olan Bir Şeye Buğz Etmendir.din Allah İçin Sevmek Ve Allah İçin Buğz Etmekten Başka Nedir?"resûlullah Efendimiz Bundan Sonra Şu Âyet-i Kerîmeyi Okudu:"ey Sevgili Peygamberim! Onlara De Ki, Eğer Allahü Teâlâyı Seviyorsanız Ve Allahü Teâlânın Da Sizi Sevmesini İstiyorsanız, Bana Tâbi Olunuz! Allahü Teâlâ Bana Tâbi Olanları Sever." (âl-i imrân Sûresi: 31)
allahü Teâlâya Çok İbâdet Eder Ve O'nun İsm-i Şerîfini Çok Zikrederdi. Peygamber Efendimizin Şu Hadîs-i Şerîfini Naklederdi:
"bir Kimse İhlâs İle Lâ İlâhe İllallah Dersecennet'e Girer." eshâb-ı Kirâm (radıyallahü Anhüm); "yâ Resûlallah! Bunu İhlâs İle Söylememizin Alâmeti Nedir?" Diye Sordular. "sizi Allahü Teâlânın Haram Kıldığı Şeylerden Men Etmesidir." buyurdu.
dünyâya Ve Dünyâ Malına Değer Vermediği Gibi, Ölümü Çok Hatırlardı. "lezzetleri Yıkan, Eğlencelere Son Veren Ölümü Çok Hatırlayınız." hadîs-i Şerîfini Tekrar Tekrar Söylerdi.
ebû Abdullah İsminde Bir Zât Şöyle Anlatıyor; "vefâtından Dört Gün Önce Muhammed Bin Eslem'in Yanına Girdim. Bana Dedi Ki: "ey Ebû Abdullah, Allahü Teâlânın Bana Yaptığı İyiliği Sana Müjdeleyeyim Mi? Artık Ölümüm Yaklaştı. Allahü Teâlâ Hesâba Tahammül Edemeyecek Derecede Zayıf Olduğumu Bildiği İçin, Üzerimde Hesâbını Vereceğim Bir Şey Bırakmadı. Vefât Ettiğimde Yıkayıp, Kefenlendikten Sonra, Üstünde Yattığım Yaygıyı Altıma Serin. Seccâdemi Üstüme Örtün. Bunları, Elbiselerimi Ve Abdest Aldığım Su Kabını, Namazını Kılan Bir Fakire Verin. Bu Kesenin İçinde Otuz Dirhem Var, Oğluma Hediye Ettim. Helâl Paradır. Bunları Verdikten Sonra Geride Bir Şeyim Kalmıyor. Kapıyı Kapat. Ben Vefât Edinceye Kadar İçeriye Kimse Girmesin. Yalnız Olmayı İstiyorum. Ben Babamın Sülbünde, Annemin Karnında Yalnızdım. Dünyâya Yalnız Başıma Geldim. Rûhum Yalnız Olarak Çıkacak. Kabre Yapayalnız Konulacağım. Yalnız İken Münker Ve Nekir Gelip Suâl Soracaklar. Hayra Da Şerre De Uğrasam, Tek Başımayım. Cennet'e Veya Cehennem'e De Gönderilsem, Tek Başıma Yollanacağım. Kimse Yanımda Olmayacak. Orada Beni Yalnız Bırakacak Olan Bu İnsanlarla, Burada Berâber Olmamın Ne Faydası Var?" Buyurdu. Dördüncü Gün Nişâbûr'da Vefât Etti. Cenâzesi Götürülürken İnsanlar Birbirlerine; "ey İnsanlar! İşte Bu, Mirâsı Yanında Olarak Dünyâdan Çıkan Âlimdir. Bu, Karınlarının Kölesi Gibi Olan Diğer İnsanlar Gibi Değildir. Muhammed Bin Eslem (rahmetullahi Aleyh), Dünyânın Kendisini Aldatamadığı, Kandıramadığı Çok Yüksek Bir Zât İdi." Dediler.
muhammed Bin Eslem'in (rahmetullahi Aleyh) Hastalığı Sırasında Komşularından Birisi, Bir Gece Rüyâsında Muhammed Bineslem'i Gördü. "elhamdülillah Sıkıntıdan Kurtuldum." Diyordu. Sabah Olunca, Rüyâyı Gören Komşu, Hem Kendisini Ziyâret Etmek Ve Hem De Rüyâsını Anlatmak İçin Yanına Gitti, Ama Vefât Ettiğini Öğrendi.
evliyânın Büyüklerinden Ebû Alî Fârmedî Hazretleri, Bir Mescidde Vâz Veriyordu. Bir Ara Kendisine;"âlimler, Peygamberlerin Vârisleridir." hadîs-i Şerîfinde Bildirilen Âlimler, Kimleri İşâret Ediyor?" Diye Sordular. Cevâbında; "bu Âlimler Çok Az Bulunur. Onlardan Bir Tânesi Mescidin Yanında Yatmaktadır." Deyip, Muhammed Bin Eslem'in Kabrini Gösterdi.
ishâk Bin Râheveyh Buyuruyor Ki: "câhiller "sevâd-ı Âzam" Deyince, İnsanların Cemâati "ehl-i Cemâat" Diye Anlarlar. Halbuki, sevâd-ı Âzam, peygamber Efendimizin İzinde Ve Yolunda Giden, O'na Tâbi Olan Ve O'nunla Berâber Olan Âlimlerin Cemâatidir. Bunlara Muhâlif Olan, Cemâati Terk Etmiş Olur. Bu Büyük Âlimlerden Birisi De Muhammed Bin Eslem'dir.
muhammed Bin Eslem Tûsî'nin Hadîs İlmine Dâir el-müsned ve el-erbeûn isimli Eserleri Vetefsîr-ül-kur'ân, El-îmân Vel-a'mâl (sapık Fırkalardan Kerrâmiyye Ve Cühemiyyeye Reddiye) İsimli Eserleri Vardır.
kerâmet Ve Menkîbeleri
vâlinin Hürmeti
bir Zâlim, Kur'ân-ı Kerîmin Mahlûk Olduğunu Söylemesi İçin Muhammed Bin Eslem Hazretlerini Zorladı İse De, Söylemeyip, Zindana Atıldı Ve Orada İki Sene Kadar Kaldı. Bu Zaman Zarfında, Her Cumâ Günü Gusledip, Seccâdesini Alır Ve Cumâ Namazını Câmide Kılabilmek İçin Zindanın Kapısına Gelirdi.câmiye Gitmesine İzin Verilmeyince Geri Döner Ve; "yâ Rabbî! Ben Cumâ Namazını Cemâatle Câmide Kılabilmek İçin Çıkmak İstiyorum. Fakat İzin Verilmediğini Sen Görüyorsun. Elimden Gelen Bir Şey Yok. Hâlim Sana Mâlûmdur" Derdi. Nihâyet Zindandan Kurtuldu. O Sırada, Horasanvâlisi Abdullah Bin Tâhir, Nişâbûr'a Gelmişti.halk Kendisini Karşılamak İçin Yollara Döküldü. Tanışma Merasimi Üç Gün Sürdü. Üçüncü Gün Akşam, Abdullah Bin Tâhir; "tanınmış Kimselerden Bu Merâsime Gelmeyen Kaldı Mı?" Diye Sordu. "evliyâdan Ahmed Bin Harb İle Muhammed Bin Eslem Tûsî Var" Dediler. "niçin Gelmediler?" Deyince; "bunlar İki Büyük Zâttır Ki, Hep Kendi Hâllerinde; Allahü Teâlâya İbâdet Eder Ve Her An O'nu Hatırlamakla Meşgûl Olur. İnsanlarla Pek Alâkadar Olmazlar." Dediler. "öyle İse Bizim Onlara Gitmemiz Lâzımdır." Deyip, Önceahmed Bin Harb'in Yanına Geldi. Ahmed Bin Harb, Abdullah'ı Görünce, "simânızın Çok Güzel Olduğunu Duymuştum. Görüyorum Ki, Yakışıklılığınız Duyduğumdan Da Fazla İmiş. Şimdi Size Yakışan Odur Ki, Bu Güzel Yüzü, Allahü Teâlânın Emirlerine İtâat Etmek Ve Çeşitli Günahları İşlememek Sûretiyle Çirkin Ve Kara Olmaktan Koruyasınız." Buyurdu. Abdullah Bin Tâhir, Bundan Sonra Muhammed Bin Eslem Tûsî'nin Yanına Gitti. Fakat Eve Giremedi. Kapıda, "yâ Rabbî!ben Çok Kötü Bir Kimse Olduğum İçin, Belki Benden Nefret Ediyor. Fakat, O Senin Sevgili Kullarından Olduğu İçin, Onu Senin Rızân İçin Çok Seviyorum Ve Biliyorum Ki, Ben Onun Hizmetçisi Bile Olmaya Lâyık Değilim. Bana Lütfeyle. O Mübârek Zât Hürmetine Bu Kötü Kulunu Affeyle." Diye Duâ Etti. O Gün Cumâ İdi. Dışarıda Bekleyip, Namaz Vaktinde Nasıl Olsa Dışarı Çıkar, O Zaman Kendisi İle Görüşürüm Diye Düşündü. Namaz Vakti Gelip, Muhammed Bin Eslem Rahmetullahi Aleyh Dışarı Çıkınca Vâli Büyük Bir Hürmetle, Kendisinden Duâ İstirhâm Etti.
beyitler
azâb Çok Çetin
muhammed Bin Eslem Ki, Evliyâyı Kirâmdan,
pek Ziyâde Kaçardı, Şüpheli Ve Haramdan.
riyâdan Da Çok Fazla, Sakınırdı Kendini,
hep Gizli Yapıyordu, Gece İbâdetini.
allah İçin Ağlayıp, Yaş Dökerdi Gözünden,
rabbinden Çok Korktuğu, Okunurdu Yüzünden.
yemezdi Başka Bir Şey, Arpa Ekmeği Hâriç,
devamlı Hüzünlüydü, Kahkaha Etmezdi Hiç.
nişâbur’a Gelmişti, Bir İşini Görmeğe,
koşuştu Herkes Ondan, Bir Şeyler Dinlemeye.
sohbetini Dinleyen, İnsanlardan Nihâyet,
tam Elli Bin Kişiye, Nasîb Oldu Hidâyet.
abdullah Bin Tâhir Ki, Horasan Vâlisiydi,
çok Güzel, Yakışıklı, Nûr Yüzlü Birisiydi,
bir Ara Horasan’dan, Gelmişti Nişâbur’a,
halk Onu Görmek İçin, Dökülmüştü Yollara.
bu Mübârek Vâliyle, Görüştü Hep Ahâli,
sonunda Bir Husûsu, Merak Etti Bu Vâli.
dedi: “beni Görmeye, Bu Gelenlerden Hâriç,
tanınmış Kimselerden, Gelmeyen Kaldı Mı Hiç?”
dediler Ki: “gelmeyen, İki Zât Kaldı Ki Hem,
ahmed İbni Harb İle, Muhammed İbni Eslem.”
“ne İçin Gelmediler?” Diye Sordu O Vâli,
dediler: "bu İkisi, Âlimdir Hem De Velî,
allah Adamıdırlar, İbâdet Ederler Hep,
rablerinden Gayriyi, Etmezler Aslâ Talep,
halk İle İlgileri, Olmuyor Pek O Kadar,
dünyâ Adamlarıyla, Olmazlar Alâkadar.”
vâli Dedi: “öyleyse, Biz Gidelim Onlara.”
gittiler Berâberce, İbn-i Harb’e Evvelâ.
o, Vâliyi Görünce, Buyurdu Ki: “evet, Siz,
işittiğimizden De, Daha Güzelmişsiniz.
duymuştum Sîmanızın, Çok Güzel Olduğunu,
şimdi De Hakkul-yakîn Gördüm Ve Bildim Bunu.
şimdi Size Yakışan, Şudur Ki, Güzelsiniz,
bunu, Günah Kiriyle, Sakın Kirletmeyiniz!
nice Güzel Yüzlüler, Vardır Ki Böyle İşte,
günahı Sebebiyle, Yanacaktır Ateşte.”
abdullah Bin Tâhir’e, İbn-i Harb’ın Sözleri,
öyle Tesir Etti Ki, Yaşla Doldu Gözleri.
oradan Da Muhammed Bin Eslem’in Evine,
gittiyse De O Kapı, Açılmadı Kendine.
dedi Ki: “yâ İlâhî, Ben Günahkar Bir Kulum,
o İse Çok Sevdiğin, Bir Zâttır, Biliyorum.
biz, Dünyâya Bulaştık, O, Dünyadan Kaçtı Hep,
onun Yükselmesine, Bu Oldu Zâten Sebep.
ben Onu, Senin İçin, Seviyorum Pek Fazla,
hizmetçisi Olmaya, Lâyık Değilim Aslâ.
onun Hürmeti İçin, Yâ Rabbî Affet Beni,
nasîb Et, İşiteyim, Tek Bir Nasîhatini.”
cumâ Namazı İçin, Çıkar Çıkmaz Evinden,
kapıda Bekliyordu, Öptü İki Elinden.
buyurdu Ki: “ey Vâli, Öleceksin Sen Dahî,
hiç Günah İşleme Ki, Azâb Çetin Vallahi.
her Ne Ki İşledinse, Dünyâda Sevap, Günah,
hepsinin Hesâbını, Soracak Senden Allah.
bakmazlar Âhirette, Senin Vâliliğine,
hesabı Veremezsen, Yazık Olur Hâline.”
kaynaklar
1) Hilyet-ül-evliyâ; C.9, S.238
2) El-a'lâm; C.6, S.34
3) Tezkiret-ül-evliyâ; S.152
4) Tabakât-ül-kübrâ; C.1, S.63
5) Sıfât-üs-safve; C.4, S.113
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.3, S.267