tokat Velîlerinden. Doğum Târihi Belli Değildir. 1920 (h.1338) De İstanbul'da Vefât Etti. Kabri Fâtih Câmii Bahçesinde, Gazi Osmanpaşa Türbesine Yakındır. Sık Sık Ziyâret Edilmektedir. İlmi, Ahlâkı, Tevâzuu Tokat, Çorum, Sivas, Amasya Ve Yozgat'ta Dilden Dile Anlatılmaktadır. Aynı Zamanda Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendinin Yeğenidir.
mustafa Hâki Efendi, İlk Tahsilini Tokat'ta Yaptıktan Sonra, Çorum Şeyhi Şîranlı Mustafa Efendiye Talebe Olup İcâzet Aldı. Sonra Tokat'a Dönüp, Talebe Yetiştirmeye Başladı. Dergahı Hak Âşıkları, İlim Tâlipleri İle Dolup Taşardı. Yetiştirdiği Talebeleri, Arasında En Meşhuru Sivaslı Mustafa Tâkî'dir. Mustafa Tâkî Efendi Vefât Edince Bâzıları; "ilim Üç Mustafa İle Gitti. Bunlar Çorum Şeyhi Şîranlı Mustafa, Mustafa Hâki Ve Sivaslı Mustafa Tâkî'dir." Demişlerdir
mustafa Hâki Efendi, 1908'de İkinci Meşrûtiyetin İlânı Sebebiyle Yapılan Seçimde Devrin İleri Gelenlerinin Arzûsuyla Tokat Mebûsu Oldu. Ancak İttihatçıların Ve Gayr-i Müslimlerin Oyları İle Mebusluğu Düşürüldü Ve İstanbul'da Mecbûri İkâmete Tâbi Tutuldu. Kendisine Çarşamba'daki Mustafa İsmet Efendi Dergâhı Verildi Ve Vefâtına Kadar Burada Kaldı.
mustafâ Hâki Efendinin Oğlu Behâeddîn Efendi, Dînî İlimlerin Yanında Eczâcılık Mektebini Bitirmiş, Siyâsî Olaylara Karışmamak İçin Türkiye'den Ayrılıp Önce Medîne'ye Gitmiş Orada 27 Sene Ders Okutmuş Sonrada Şam'a Geçmiştir. Torunları Zaman Zaman Tokat'a Gelip Akrabâlarını Ziyâret Etmektedirler.
mustafa Hâki Efendinin Sözleri Ve Kerâmetleri Halk Arasında Anlatılmaktadır. Bunlardan Bâzıları Şöyledir:
mustafa Hâki Hazretleri Samsun'a Geldiği Bir Günde Misâfir Kaldığı Evde İkram Edilen Meyveyi Yerken Buyurur Ki: "bu Gece Dünyâya Bir Oğlum Gelse Gerektir." Tokat'a Gelindiğinde Görülür Ki Sözün Söylendiği O Saatte Behâeddîn Efendi Dünyâya Gelmiştir.
mustafa Hâki Hazretleri Sohbetlerde Umumiyetle Eshâb-ı Kirâm Sevgisinden Bahseder, Eshâb-ı Kirâm Sohbet İle Yükseldi. Eshâb-ı Kirâm Dîni Bildirenlerdir. Eshâb-ı Kirâma Dil Uzatan, Dîni Yıkar. Eshâb-ı Kirâmın Îmânda Ayrılıkları Yoktur. Hepsi Bütün Velîlerden Üstündür.
insana Lâzım Olan Önce Ehl-i Sünnete Uygun İnanmak, Sonra Allahü Teâlânın Emir Ve Yasaklarına Uymak Ve Tasavvuf Yolunda İlerlemektir.
islâmın Temeli; Ehl-i Sünnet Âlimlerinin Bildirdiklerine İnanmak Ve Yapmaktır.
nasihat İstiyen Birisine Buyurdu Ki: "müslüman Temiz Toprağa Benzer. Temiz Toprağa Her Şey Atılır. Hakaret Görebilir, Eziyet Görebilir, Cefaya Uğrayabilir. Lâkin Ondan Hep Güzel Temiz Faydalı Şeyler Çıkar. Müminin, İnsanları Ayırmadan, Hepsine Aynı Şekilde Davranması Ve Güzel Ahlâklı Olması Lâzımdır."
kerâmet Hakkında Da; "bir Kimsenin Havada Uçtuğunu Suyun Üzerinde Yürüdüğünü Görseniz, İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarına Uymaktaki Hassasiyetine Bakınız. Şâyet Bu Tam İse Ona Uyabilirsiniz. Eğer Emir Ve Yasaklarda Gevşeklik Varsa Hemen Ondan Uzaklaşınız. Çünkü Zararı Dokunur." Derdi.
vefâtı Sebebiyle Yazılan Mersiyeden Bir Bölüm:
hicrânda Koydun Bizleri Ey Mürşîd-i Ebcel
nâkısları Kim Eyleyecek Kâmil Ü Ekmel
destine Yapışdık Ebedî Bir Habl-i Metîne
çekdin Elini Nâkıs Olan Düşdi Zemîne
eyvâh Geçirdik Dem-i Fırsatları Eyvâh
allaha Ulaştırıcı Sohbetleri Eyvâh
feyz-i Nazarın Mürdeleri Eyledi İhyâ
bu Seng-dil Âdemliğini Bulmadı Hâlâ
sen Bizleri Cezb Eder İdin Arş-ı Berîne
biz Kendimizi Attırırız Zîr-i Zemîne
hayfâ O Nezâfet O Zerâfet, O Cemâl
cem' Olmış İdi Sende Hemân Cümle Kemâlât