Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Niyâzî-i Mısrî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:42
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Yunanistan evliyaları, Limni Adası evliyaları, Niyâzî-i Mısrî

evliyânın Büyüklerinden. Halvetî Yolunun Mısriyye Kolunun Şeyhidir. Adı Muhammed Olup Babasınınki Ali Çelebi'dir. Mahlası Niyâzî Olup, Uzun Müddet Mısır'da Kaldığı İçin De Mısrî Denilmiştir. 1618 (h.1027) Senesinde Malatya'nın Soğanlı Köyünde Doğdu. 1693 (h.1105) Senesinde Bir Çarşamba Günü Kuşluk Vakti Limni Adasında Vefât Etti.

niyâzî-i Mısrî, Malatya'da, Önce İslâmî İlimlere Âit Temel Bilgileri, Sonra Da Medrese Tahsîline Başlayıp Tefsîr, Hadîs, Fıkıh Ve Tasavvuf İlimlerini Öğrendi.tahsîlini Tamamladıktan Sonra, Câmilerde Gâyet Tesirli Vâzlar Vermeye Başladı. Sonra Malatya'da Bulunan Halvetî Şeyhi Hüseyin Efendinin Sohbetinde Bulunarak, Ondan Feyz Aldı. Hüseyin Efendinin Vefâtından Sonra, Onun Hasretinin Tesiri İle Seyahate Karar Verdi. Diyarbakır-mardin Yoluyla Bağdât'a Gitti. Burada, Büyük Âlimlerin, Evliyânın Ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî'nin Kabrini Ziyâret Ederek Bereketlendi. Sonra Hazret-i Hüseyin'in Kabr-i Şerîfini Ziyâret Etti. Bağdât'ta Dört Sene İlim Tahsîl Etti.tahsîlini Tamamlayan Niyâzî-i Mısrî, Kâhire'ye Gitti. Şeyhûniyye Denilen Yerde, Kâdiriyye Tarîkatı Büyüklerinden Olan Bir Zâtın Dergâhında Misâfir Kaldı Ve Talebe Oldu. Hocasının Bereket Ve Himmetleriyle Kemâle Erdi. Kerâmetleri Görülmeye Başladı. Câmi-ul-ezher'de Hem Ders Verdi Hem De İlmini Genişletti. Mübârek Günlerde Vâz U Nasîhat Ederdi. Gâyet Güzel Arabca Konuşurdu.

niyâzî-i Mısrî, Elde Ettiği İlim Ve Mârifetlere Doymuyor, Daha Fazlasına Kavuşmak İçinallahü Teâlâya Şöyle Yalvarıyordu:

 

yâ Rab Bize İhsân Et,

vuslat Yolunu Göster.

sûretde Koma Cân Et,

uzlet Yolunu Göster.

 

nefsimi Hevâdan Kes,

kalbimi Riyâdan Kes,

meylimi Sivâdan Kes,

halvet Yolunu Göster.

 

candan Sana Latîf Kıl,

her Tâata Râgıb Kıl,

bir Pîre Musâhib Kıl,

hizmet Yolunu Göster.

 

tâlim Edip Esmâyı,

bildir Bize Eşyâyı,

doymaya "ev Ednâyı",

hikmet Yolunu Göster.

 

hâr İçre Biter Gülzâr,

zâr İçre Doğar Envâr,

her Şeye Tecellîn Var,

kurbet Yolunu Göster.

 

niyâzî-i Mısrî, Devamlı İbâdet Ve Tâatla Meşgûl Olduğu Sırada, Bir Gece Rüyâsında Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretlerini Gördü. Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri Büyük Bir Taht Üzerinde Oturmaktaydı. Etrâfına Talebeleri Toplanmıştı. Niyâzî-i Mısrî, Kendisini Onların Arasında Görünce, Hayâsından Dışarı Çıkmaya Yol Ve Fırsat Aradığı Bir Sırada, Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri, Onu Yanına Çağırıp, Bir Kese Altın Hediye Verdi Ve; "senin Nasîbin Diyâr-ı Rûm'dadır. Mısır'da Değildir." Buyurdu. Ertesi Gün Niyâzî-i Mısrî Bu Rüyâsını Hocasına Anlatınca, Hocası Hemen Ona Hilâfet Verdi Ve Duâ Etti. Bunun Neticesinde Niyâzî-i Mısrî 1646 Senesinde Mısır'dan Ayrılarak İstanbul'a Gitti. İstanbul'dasultanahmed Câmii Civârında Sokullu Mehmed Paşa Dergâhında İkâmet Edip, Uzun Süre Riyâzette Kaldı. Kaldığı Odada Çok Gözyaşı Döktü. Halîl Paşa, Niyâzî-i Mısrî Hazretlerinin Kaldığı Odanın Döşemelerini Yenilemek İçin Teşebbüste Bulunduğu Zaman, Niyâzî-i Mısrî Hazretlerini Rüyâsında Gördü. Rüyâda "gözlerimin Yaşı İle Yıkanmış Olan Tahtaları Muhâfaza Ediniz." Diye Emretmesi Üzerine, Tahtalarını Muhâfaza Etmek Sûretiyle Odayı Tâmir Etti.

niyâzî-i Mısrî, Bir Süre Uşak Ve Afyon'da İnsanları Doğru Yola Sevk Etmeye Çalıştı. Sonra Bursa'ya Gitti. Halkın İsteği Üzerine, Şeker Hocacâmiinde Cumâ Geceleri Vâz Verdi. Niyâzî-i Mısrî, Namazını Cemâatle Kılmaya Dikkat Ederdi. Ekseriyetle Ulu Câmide Kur'ân-ı Kerîm Okur Ve İmâmlık Yapardı. Bâzan Vâz Ve Nasîhat Ederdi. Dördüncü Sultan Mehmed Hânın Dâveti Üzerine İstanbul'a Tekrar Giden Niyâzî-i Mısrî, Ayasofya Câmiinde Vâz Ve Nasîhat Vermeye Memur Edildi. Ayasofya Câmiinde, Sultandördüncü Mehmed, Âlimler, Tasavvuf Büyükleri Ve Devlet Erkânının Da Hazır Bulunduğu Bir Gün, Vâz Kürsüsünden Tasavvuf Yolunun Hak Olduğuna, Onların Yaptıkları Zikirlerin İslâm Dînine Aykırı Olmadığına Dâir Hakîkatı Gâyet Açık Bir Şekilde Anlattı. Herkes Îzâhına Hayran Oldu. Tasavvufun, Allahü Teâlânın Emir Ve Yasaklarını Seve Seve Yapmaya Yardımcı Olduğunu Anladılar.niyâzî-i Mısrî, Tekrar Bursa'ya Döndü. İnsanları Doğru Yola Sevk Etmek İçin Vazifesine Devâm Etti.

niyâzî-i Mısrî'nin Şöhreti Günden Güne Arttı. 1669 Senesindebursa'daki Dergâhı Yapıldı. Allahü Teâlâya Kavuşmak İsteyen İlâhî Aşk Sâhibleri Bu Dergâhta Toplanmaya Başladı. Birçok İlim Tâliblisi, İlim Öğrenmek İçin Dergâha Koştular. Rusya İle Harb Başlayınca, Sadrâzamköprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa, Pâdişâh Nâmına Niyâzî-i Mısrî'yi Edirne'ye Dâvet Etti.niyâzî-i Mısrî Üç Yüz Talebesi İle Orduya Katılmak İçin Edirne'ye Gitti. Sonra Tekrar Bursa'ya Döndü. 1671 Senesinde Kamaniçe Seferinde İkinci Defâ Edirne'ye Gitti. Oradaki Eski Câmide Vâz Ederken, Yapılan Muhârebenin Millet Ve Devlet Üzerindeki Acı Tesirlerini Anlattı. Niyâzî-i Mısrî Hazretlerinin Bu Vâzı Yanlış Anlamalara Sebep Oldu. Kendisini Çekemeyenlerin Şikâyeti Üzerine Rodos'a Gönderildi. Dokuz Ay Sonra Mecbûri İkâmet Şartıylabursa'ya Dönmesine İzin Verildi. Yine Bursa'daki Vâzı Sırasında Bâzı Konuşmaları Sebebiyle Limni Adasına Gönderildi. 1692 Senesinde Tekrar Edirne'ye Gitti.selimiye Câmiinde Kaldı. Ziyâretine Gelen Kalabalık Halka Vâz Ve Nasîhat Ederken, Devlet İşlerine Dâir Söylediği Bâzı Sözlerden Dolayı Tekrar Limni'ye Gönderildi.bir Sene Sonra Da Vefât Etti.

niyâzî-i Mısrî, İlim, İrfân Ve Mârifet Sâhibiydi. Zaman Geçtikçe, Eserleri Tedkik Edildikçe, Kadri Ve Kıymeti Çok İyi Anlaşıldı.sâdece Zâhirle Meşgûl Olup, Bâtından Haberi Olmayanlar, Onun Bâzı Sözleri Karşısında Hayrette Kalarak, Bu Mübârek Zât Hakkında Yanlış Düşüncelere Kapıldılar. Ârif Olanlar İse Niyâzî-i Mısrî'nin Bu Sözlerindeki Tasavvufî İncelikleri Anlayarak, Bu İnceliklerdeki Lezzeti Tatmışlardır. Niyâzî-i Mısrî Hazretleri Şöyle Buyurur.

 

zât-ı Hakda Mahrem-i İrfân Olan Anlar Bizi,

ilm-i Sırda Bahr-ı Bî-pâyân Olan Anlar Bizi,

ey Niyâzî Katremiz Deryâya Saldık Biz Bugün,

katre Nice Anlasın, Ummân Olan Anlar Bizi.

 

şeyh Abdüllatîf Gazzî Efendi, Vâkıât Adlı Eserinde Şöyle Yazmaktadır: "birisi Şeyhülislâmın Huzûruna Varıp, Niyâzî-i Mısrî Hakkında Tenkid Mevzû Olan Sözü Kastederek; "efendim Bu Sözü Söyleyenlerin Cezâsı Nedir Ve Dinde Ne Lâzım Gelir." Diye Suâl Edince, Ârif Ve Kâmil Bir Zât Olan Şeyhülislâm; "bu Sözü Niyâzî-i Mısrî Hazretlerinden Başka Kim Söylerse, Katlolunur. Fakat Niyâzî-i Mısrî Söylerse, Bir Hikmet Ve Gizli Bir Sır Vardır. O, Zâhirî İlimlerde De Kemâl Mertebesindedir. Onların Böyle Sözleri Söylemesinde Bir Hikmet Vardır. Biz Onlara Dil Uzatmağa Kâdir Olamayız." Diyerek, O Şahsı Susturdu.

niyâzî-i Mısrî'nin, Talebelerinden Şeyh Ahmed Gazzî'ye Yazdığı Mektup Şöyledir: "izzetli, Fazîletli Ve Kıymetli Oğlum! Sonsuz Selâmlar Ve Hayır Duâlar Takdîminden Sonra, Hâtır-ı Şerîfleriniz Suâl Olunur. Ahvâlimizden Suâl Olunursa, Elhamdülillah Sıhhat Ve Âfiyet Üzereyiz. Bütün Dostların Hayırlı Duâlarını Devamlı Bilip, Şüphe Noktalarını Kovup Ve Hak Eyleyip, Tarîkat-ı Aliyyenin Gereğince, Ameli Elden Bırakmayıp, Dostlar İle İyi Geçinmeyi En Fazîletli Amel Biliniz. Bizim Yolumuzda Dostlar İle İyi Geçinmeden Daha Fazîletli Amel Yoktur. İzzetli Târık Çelebi'ye Selâmımızı Tebliğ Edip, Onlar İle İyi Geçinmeniz Matlûbumuzdur. Kâsım Çelebizâde'ye, Birâderine Ve Oğluna Selâm Ederiz."

niyâzî-i Mısrî'nin, Başka Bir Talebesine Yazdığı Bir Mektup Şöyledir: "mısrî'nin Her Şeyi Yağma Oldu. Ancak Görünür Bir Cesedi Kaldı. Mısrî'yi Şimdiden Sonra İsteyenler, Muhabbet Ehli İse, Gönülde Arasın. Mârifet Ehli İse, Sözlerimizde Arasın. Her Ne Kadar Uzak İsek De Evvelce İkrârı Olanlardan Biz Ayrı Değiliz. Ne Kadar Yakın Olsalar Da İnkarı Olanlar Bizi Göremez. Hakîkî Âşinâlık İse Gönülde Olup Uzak-yakın Birdir. Doğru Yolda Olanlara Selâm Olsun."

niyâzî-i Mısrî'nin Yazdi?i Eserler Şunlardir: 1) Mevâid-ül-irfân Avâid-ül-ihsân, 2) Şerh-i Esmâ-i Hüsnâ, 3) Risâle-i Eşrâtüs-sââ', 4) Suâller Ve Mısrî'nin Cevapları, 5) Tefsîr-i Sûre-iyûsuf, 6) Risâle-i Mebde' Ve Me'âd, 7) Risâle-i Mısrî, 8) Tefsîr-i Fâtiha, 9) Türkçedîvân: bu Dîvândaki Şiirler Çok Yanık Ve Akıcıdır.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

kıymeti Takdîr

sultan Abdülmecîd Hân, Selânik'e Giderken Fırtına Sebebi İle Gemi Limni'ye Sığınmak Zorunda Kaldığı Zaman, Uzaktan Gördüğü Türbenin Kime Âid Olduğunu Sordu. Yanındakilerden Birisi Türbenin Niyâzî-i Mısrî'ye Âid Olduğunu Söyledi Ve Onun Başından Geçenleri Anlattı. Bunun Üzerine Sultan Abdülmecîd, Niyâzî-i Mısrî Hazretlerinin Kabrini Ziyâret Etmek İçin Türbeye Gitti. Türbede, Niyâzî-i Mısrî'nin Rûhâniyetine Hitâben; "ey Niyâzî-imısrî, Kıymetini Takdir Edemeyen Kimselere Bedduâ Eylemişsin. Sonra Gelen Bizlerin Bunda Bir Kabahati Yok. Bizlere, Feyzli Nazarının Geldiği Âşikâr Olmadıkça, Türbenden Dışarı Çıkmam" Diye Yalvardı Ve Kur'ân-ı Kerîm Okuyarak Rûhuna Hediye Eyledi.sultanabdülmecîd Hân, Niyâzî-i Mısrî Hazretlerinin Feyz Dolu Nazarlarına Kavuşunca Dışarı Çıktı Ve Türbenin Tâmir Edilmesi İçin Emir Verdi.

 

kaynaklar

1) Sefînet-ül-evliyâ; C.5, S.72

2) Osmanlı Müellifleri; C.1, S.172

3) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) S.1129

4) Niyâzî Dîvânı

5) Tezkire-i Sâlim; S.688

6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.17, S.184

Yorumlar
Kod: KHANH