büyük Velîlerden. İsmi, Ahmed Bin İsmâil Bin Yûsuf Et-talkânî El-kazvînî, Künyesi, Ebü'l-hayr Ve Ebü'l-hüseyin’dir. Lakabı Radıyüddîn'dir. 1117 (h.512) Senesinde Kazvin’de Doğdu. 1194 (h.590)’da, Muharrem Ayının 19. Cumâ Günü Vefât Etti. Şâfiî Mezhebi Âlimlerinin Büyüklerindendir. Hadîs, Fıkıh, Kırâat Ve Diğer İlimlerde Derin Bir İlme Sâhipti.
ilim Öğrenmeye Küçük Yaşta Başladı. Kazvin, Nişâbûr, Bağdât Ve Başka Yerlere Gitti. Babasından, Ebû Abdullah Muhammed Bin Fadl’dan, Abdülgâfir-i Fârisî’den, Vecîh Bin Tâhir’den Ve Başka Birçok Âlimden İlim Öğrendi. Kendisinden De; Ebû Abdullah Muhammed Bin Saîd, Muvaffak Abdüllatîf İbni Yûsuf, İmâm-ür-râfi’î Ve Başka Zâtlar İlim Öğrenip Rivâyette Bulundu.
radıyüddîn Kazvînî Ana Dili Fârisî Olmakla Berâber, Arabîyi Çok İyi Bilirdi. Tahsil Hayatının İlk Zamanlarında Zihni Ve Hâfızası Zayıfdı. İmâm-ı Muhammed Bin Yahyâ Hazretlerinin Medresesinde Bulunuyordu. İbn-i Yahyâ Hazretleri Âdet Olarak Her Cumâ Günü Talebelerinin Ezberledikleri Fıkıh Bilgilerinden Onları İmtihan Eder, Kimin Ne Derecede Olduğunu Anlardı. Normal Olarak İmtihanı Kazananları Bırakır. Kazanamayanları İse Medreseden Çıkarırdı. Radıyüddîn Kazvînî, Bu İmtihanı Kazanamayınca Medreseden Çıkarıldı. Gece Vakti Medreseden Çıktı. Nereye Gideceğini Bilemiyordu. Bir Hamamın Külhânında Uyudu. Rüyâsında Resûlullah Efendimizi Gördü. Peygamber Efendimiz Mübârek Ağız Sularından Onun Ağzına İki Defâ Sürdüler Ve Medreseye Dönmesini Emir Buyurdular. Radıyüddîn Kazvînî, Peygamberimizden Aldığı Bu Emir Üzerine Tekrar Medreseye Döndü. Medreseye Girdiğinde, Geçmiş Derslerin Hepsinin Ve Daha Birçok İlimlerin Hâfızasında Bulunduğunu Hissetti. Bundan Sonra Hâfızası, Hakîkaten Çok Keskin Ve Kuvvetli Oldu. Cumâ Günü Geldi. İmâm-ı Muhammed Bin Yahyâ Âdet Olarak Cumâ Namazlarını Talebeleri İle Berâber Dünyâya Kıymet Vermemesi İle Tanınmış Olan Abdurrahmân El-ekkâf’ın İmamlık Yaptığı Câmide Kılarlardı. Hep Berâber Câmiye Gittiler. Abdurrahmân-ı Ekkâf, Müctehid Din İmâmlarımızın Bâzı Meselelerde Farklı İctihâd Etmelerinin Sebep Ve Hikmetlerini Anlatan Hılâf İlminden Bâzı Meseleleri Anlatıyor, Cemâat İse Edeble Dinliyordu. Bir Ara, Abdurrahmân Ekkâf’ın Bir Şeyi Yanlış Söylediğini Farkeden Radıyüddîn Kazvînî Îtirâz Etti. Orada Bulunan Diğer İlim Sâhipleri Bu Sözün Sehven Söylendiğini, Edebe Riâyet Ederek Susmasını İşâret Ettiler İse De, O, Yaşı Küçük Olduğu Ve Hocasının Yanında Çok Az Ders Gördüğü Hâlde, Diğer İlim Sâhiplerinin İşâretlerine İltifât Etmeyip Îtirâzına Devam Etti. Abdurrahmân-ı Ekkâf, Zâten Sehven Söylenmiş Olan O Cümleyi Düzeltti Ve Onun Îtirâzına Mâni Olmak İsteyenlere De; “onu Bırakınız. Onun Söylediği Bu Söz, Kendisinden Değil, Ona Öğretendendir (yâni Resûlullah Efendimizdendir.” Buyurdu. Orada Bulunan Cemâat, Ekkâf Hazretlerinin Bu Sözünden Bir Şey Anlayamadılar. Fakat Radıyüddîn Kazvînî, Onun Bu Sözünden Kastetdiği Mânâyı İyi Anladı Ve Onun Keşif Ve Kerâmet Sâhibi Olduğunu Yakînen Gördü.
devamlı İbâdet Ve Tâat İle Meşgûldü. Bir An Allahü Teâlâdan Gâfil Değildi. Diğer Büyük Zâtlar Gibi, Az Yemek, Az Uyumak Ve Az Konuşmak, Çok İbâdet Etmek Başlıca Husûsiyetlerindendi. Oruç Tutmaya Devâm Eder, Bunu İhmâl Etmezdi. Sâdece Bir Ekmek İle İftâr Eder, Başka Bir Şey Yemezdi. Haramlardan Ve Şüphelilerden, Hattâ Şüphelilere Düşmek Korkusu İle Mübâhların Çoğundan Sakınırdı. Dünyâya Kıymet Ve Ehemmiyet Vermez, İltifât Etmezdi.”
radıyüddîn Kazvînî Dînî İlimleri Bilmekte, Hıfz Etmekte, Onları Toplamakta, Bu İlimleri Neşretmekte, İnsanlara Hatırlatmakta, Öğretmekte Ve O İlimleri Tasnîf Etmekte Çok Yüksek Dereceye Sâhipti. Bütün Konuşmaları Âhiret İle İlgili Olur, Dünyâlık Şeylerden Bahsetmezdi. Bâzan O Bir İş İle Meşgûl İken, Diğer Tarafta Başka Kimseler Hadîs-i Şerîf Okurlardı. İşini Bitirdikten Sonra, Hadîs-i Şerîf Okuyanın Bir Yanlışı Oldu İse, Filân Hadîs-i Şerîfin Filân Yerini Yanlış Okudunuz Buyurur, Doğru Şeklini Söylerdi.
radıyüddîn Kazvînî, Bir Müddet Kendi Memleketi Olan Kazvîn’de, Sonra Bağdât'ta Ders Verdi. Memleketine Döndükten Bir Müddet Sonra Tekrar Bağdât’a Gitti. Nizâmiye Medresesinde Ders Vermeye Başladı. târîh-ül-hakîm, Sünen-i Beyhekî, Sahîh-i Müslim, Müsned-i Ebî İshâk ile Bunlardan Başka Büyük Hadîs Kitaplarını Ve Bu Kitaplarda Bulunan Hadîs-i Şerîfleri Rivâyet Etti.
radıyüddîn Kazvînî Hazretleri Müderris Olarak Nizâmiye Medresesine Tâyin Edilince, Müderrislik Hil'ati (elbisesi) İle Geldi. Yanında Fıkıh Âlimleri Vardı. Orada Kendisini Diğer Müderrisler, İleri Gelenler, Yüksek Şahsiyetler Karşıladılar. Tedris Kürsüsüne Oturunca Duâ Edildi. Tefsîr İlminden Anlatacaktı. Derse Başlamadan Önce Cemâate İltifât Edip; “tefsîr Kitaplarının Hangisinden Anlatmamı İstersiniz?” Diye Sordu. Cemâat, Tefsîr Kitaplarından Birini Belirtti. Sonra; “hangi Sûreden Anlatmamı İstiyorsunuz?” Diye Sordu. Onu Da Tâyin Ettiler. Onların İstediği Yerden Anlattı. Fıkıh, Usûl, Hılâf Ve Diğer İlimlerde Ders Vereceği Zaman, Hep Bu Şekilde Dinliyenlerin Hangi Meseleyi Arzu Ettiklerini Sorar, Neyi İstiyorlarsa Onu Anlatırdı. Derslerinde Bulunanlar Onun İlminin Çokluğuna Hayret Ederlerdi.
kazvînî, Ramazân-ı Şerîfte Terâvih Namazı Kıldırırdı. İnsanlardan Bir Çoğu, Cemâat Olarak Onun Câmiine Gelir, Sohbetini Dinlerdi. Ramazân-ı Şerîfin Son Gecelerinden Birinde, Terâvih Namazından Sonra, Kur’ân-ı Kerîmi Sûre Sûre Tefsîr Etti. Bu, Sabah Namazı Vakti Girinceye Kadar Devâm Etti. Fecir Doğduktan Sonra, Yatsının Abdesti İle Sabah Namazını Kıldırdı. Sonra Nizâmiye Medresesine Gitti. O Gün Ders Vermek Sırası Onda İdi. Mimbere Çıkıp, Âdeti Üzere O Gün İnsanlara Vâz Etti. Dinliyenler Kıymetli Sözlerinden İstifâde Ettiler. Bağdât Vâlisi Kutbüddîn Kaymaz, O Gün Kaz-vînî’nin Sohbetlerine Geldiğinde, Kendisine, Dün Gece Hiç Yerinden Ayrılmadan, Bir Oturuşta Kur’ân-ı Kerîmin Pekçok Yerini Tefsîr Ettiğini Söylediler. Kutbüddîn Hayretle Baktı Ve; “bu Zor İşi Ancak Bu Zât Yapabilir.” Dedi. Vâlinin Bu Sözünü İşiten Kazvînî İltifât Edip; “allahü Teâlânın İzniyle Biz Bu İşi Yaparız, Fakat Sizler Dinlemeye Tâkat Getiremezsiniz.” Buyurdu. Onlar Da, “siz Anlatın. Biz Usanmadan Dinleriz. Bizim İçin Zorluk Olmaz. Bilakis, Biz Bundan Memnun Oluruz, Seviniriz.” Dediler. Bunun Üzerine, Kur’ân-ı Kerîmi Başından Sonuna Kadar Tefsîr Etti. Fakat Önceki Gece Anlattıklarından Söylemedi. Bu Sefer Başka Türlü Tefsîr Etmişti. Öncekini Ve Bugünkünü Dinleyen Âlimler, Kazvînî’nin Hâfızasının Kuvveti Ve İlminin Çokluğu Karşısında Susup Kaldılar. Hiç Bir Şey Söyleyemediler. Hepsi Hayret Ve Teaccüb İçinde Kaldılar.
“bağdât'ta Eshâb-ı Kirâma Dil Uzatanlar Zuhûr Edince, Radıyüddîn Kazvînî Bir Gece Ebû Ahmed Bin Sükeyne’nin Yanına Gitti. Onunla Vedâlaşıp, Helâllaştı. Memleketi Olan Kazvîn’e Gideceğini Söyledi. O; “burası Sizin İçin Güzel Değil Mi? İnsanlara Faydalı Oluyorsunuz.” Dedi. “resûlullah Efendimizin Eshâbına Açıkça Dil Uzatıldığı, Hakâret Edildiği Bir Beldede Kalmaktan Allahü Teâlâya Sığınırım.” Buyurdu Ve Bağdât'tan Çıkıp Kazvîn’e Gitti. Orada Kendisine Çok Hürmet Ve Tâzimde Bulundular. İnsanlara Faydalı Olmaya Orada Da Devâm Etti. Ömrünün Sonuna Kadar Kazvîn’de Kaldı.
radıyüddîn Kazvînî, Her Hafta Üç Defâ Umûmî Sohbet Toplantısı Yapar, Avâm Ve Havâstan Birçok Kimse Bu Sohbete İştirak Ederdi. Bu Toplantılardan Birisi Cumâ Günü Olurdu. 1194 (h.590) Senesi Muharrem Ayında Bir Cumâ Günü, Yine Mûtâd Olan O Toplantı Yapılmıştı. Bu Toplantıda, Muhammed Aleyhisselâma En Son Nâzil Olan Âyet-i Kerîmeleri Okuyup, Herbirini Tefsîr Etti. “bu Âyet-i Kerîmeler Nâzil Olduktan Sonra, Resûlullah Efendimiz Fazla Yaşamadı.” Buyurdu Ve Mimberden Aşağıya İndi, Sonra Hastalandı. Ertesi Cumâ Günü Vefât Etti. Bu Çok Nâdir Görülen Hâdiselerdendir. Âhirete Göç Vakti Kendisine Bildirilmişti.
kazvînî Birçok Eser Telif Etmiştir. Hulûliyye Ve Cehmiyye Bid’at Fırkalarını Red İçin Yazdığı kitâb-ül-beyân Fî Mesâil-il-kur’ân, Hasâis-üs-suâl Ve Hatâir-ül-kuds kitâbı Bunlardandır.
bunlardan Başka: 1) Kitâb-üs-serdi Vel-ferd Fî Sahâif-il-ahbâr Ve Nüsehihâ El-menkûl An-seyyid-il-mürselîn, 2) Kitâbü-muhtâr-ü Ehâdîs-is-sâdık-is- Sadûk Fî Fedâil-is-sıddîk Vel-fârûk, 3) Hediyyetü Zül-elbâb Fî Fedâil-i Ömer Bin Hattâb, 4) Kitâbü Kurbet-üd-dâreyn Fî Menâkıb-i Zin-nûreyn, 5) Kitâb- Ül-erba’în-il-müntekâ Min Menâkıb-il-mürtedâ isimli Kitapları Da Mevcut Olup, Son Altı Kitap, Süleymâniye Kütüphânesi Şehid Ali Paşa Kısmı 539 Numarada Kayıtlıdır.
1) Tabakât-üş-şâfiiyye; C.6, S.7
2) Şezerât-üz-zeheb; C.4, S.300
3) Keşf-üz-zünûn; S.341, 705
4) Hediyyet-ül-ârifîn; C.1, S.88
5) Mu’cem-ül-müellifîn; C.1, S.167
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.7, S.53