Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Şâh Kubâd Şirvânî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:33
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Âzerbaycan evliyaları, Şirvan evliyaları, Şâh Kubâd Şirvânî

velîlerin Önde Gelenlerinden. İsmi Şâh Kubâd Şirvânî’dir. Mevlânâ Şâh Kubâd Da Denir. Hazar Denizinin Batı Sâhilindeki Şirvan’da Doğdu. Doğum Târihi Bilinmemektedir. 1543 (h.950) Târihinde Şirvan’da Vefât Etti. Hocasının Türbesi Yanına Defnedildi.

şâh Kubâd Şirvânî, Şirvan Sultanı Kara Halil’in Akrabâsı İdi. Sultan Ona Beylik Verdi. Bir Müddet İdârecilik Yaptıktan Sonra Allahü Teâlânın Lütuf Ve İhsânı İle Dünyâ Malını Ve Makâmını Terk Edip, Kendini Allahü Teâlânın Yoluna Adadı. Önce Muhammed Rukiyye’nin Sohbetlerine Devâm Etti. Sonra Da Evliyânın Büyüklerinden Dede Ömer Rûşenî’nin Talebesi Oldu. Kendisinden Yüksek Mânevî İlimleri Öğrenip İcâzet Aldı.

şâh Kubâd Hazretleri Ümmî İdi. Fakat Allahü Teâlânın Lütuf Ve İhsânına Kavuşarak, Levh-i Mahfûz Ona Gösterildi. Pekçok Âlim, Müşkillerini Ona Gelip Sorardı. Zîrâ O, Allahü Teâlânın İhsânı İle Âlim Olmuştu. Yanına Gelen Büyük Âlimler Onu Görünce, Kendilerini Deryâda Bir Damla Su Gibi Görürlerdi. Mevlânâ Şâh Kubâd’ın Bütün Evlâdı Ve Torunları Âlim, Fâzıl Ve Sâlih Birer Zât Oldu. beydâvî Tefsîri’ne Hâşiye Yazan Allâme Sadrüddînzâde Onun Torunlarındandır.

şâh Kubâd Hazretleri Ümmî Olduğu Hâlde, İbâdet İle Alâkalı Meseleleri Çok İyi Bilirdi. Âlimlere Hatâlarını Söylerdi. “ben Bir Ümmî Kişiyim. Fakat Bu Meseleyi Şöyle Bilirim.” Diyerek, O Âlimin Hatâsını Dolaylı Yoldan Söylerdi. Yanına Gelen Birçok Büyük Âlim, Onun Büyüklüğünü Kabûl Ederek Yanından Ayrılırdı.

abdülmecîd Efendi İsminde Müftülükten Ayrılmış Ve Halktan Uzlet Edip Uzaklaşmış Bir Zât Vardı. Dağlarda Dolaşır, Nice Hârikalar Gösterirdi. Herkes Onu Büyük Bilir Ve Îtibâr Gösterirdi. Lâkin Abdülmecîd Bir Büyük Zâta Tâbi Olmamıştı. Şâh Kubâd Hazretleri İçin De İyi Konuşmaz; “o Ümmî, Okuma Yazması Olmayan Biridir. Nasıl İnsanlara Rehberlik Yapabilir? Doğru Yolu Nasıl Gösterebilir?” Derdi. Şâh Kubâd’a, Abdülmecîd Efendinin Hârikalar Gösterdiğinden Bahsedilince; “keşf Ve Kerâmet, Hârikâlar Riyâzetler Yâni Nefsin İstemediklerini Yapmakla Hâsıl Olur. Kişiye Lâzım Olan Mârifetullaha, Allahü Teâlâyı Tanımaya Kavuşmaktır. Mârifetullah İse, Bir Allah Adamını, Yetişmiş Ve Yetiştirebilen Bir Rehberi Tanımakla Olur. Şimdi Abdülmecîd’i İrşâd Edelim.” Buyurdu. Sonra Abdülmecîd Efendinin Kaldığı Dağdaki Mağarasına Vardılar. Onu Bulup Sohbet Ettiler. Bu Sırada Abdülmecîd Efendi Kerâmet Göstermek İstedi. Lâkin Muvaffak Olamadı. Bu Esnâda Şâh Kubâd Onun Kulağına Eğilip; “yâ Allah!” Dedi. Bunun Üzerine Abdülmecîd Efendiyi Bir Hal Kapladı. Kendinden Geçip Yere Düştü. Şâh Kubâd Da Talebeleri İle Berâber Dergâha Döndü. Abdülmecîd Efendi, Uzun Müddet O Halde Kaldıktan Sonra Kendine Geldi. Şâh Kubâd Hazretlerinin Gittiğini Görünce, Kalkıp Doğru Şeyhin Evine Gelip Kapısını Çaldı. Şâh Kubâd, Kimdir, Dediğinde; “molla Abdülmecîd’dir.” Cevâbını Verdi. Şâh Kubâd; “burası Medrese Değildir. Sen Müftî Bir Adamsın. Biz İse Ümmî Bir Kişiyiz.” Dedi Ve Kapıyı Açmadı. Bir Müddet Geçtikten Sonra Molla Abdülmecîd Kapıya Yine Vurdu. Şâh Kubâd İçerden Yine, Kimsin, Dedi. Molla Abdülmecîd Bu Defâ Da; “şeyh Abdülmecîd.” Cevâbını Verdi. O Zaman Şâh Kubâd İçerden Kendisine; “bize Şeyh Lâzım Değildir. Siz Dergâhlara Gidin.” Dedi. Şeyh Abdülmecîd Çâresiz Kalıp Artık Kapıyı Vurmadan Beklemeye Başladı. Biraz Sonra Şâh Kubâd Kapıyı Açtı. Şeyh Abdülmecîd’i İçeri Alıp, Kendisini Kabûl Etti. Şeyh Abdülmecîd Bir Müddet Şâh Kubâd’ın Yanında Yetişip İcâzet Aldı.

bir Gün Molla İvaz, Ahırdaki Hayvanların Yanına Gidip, Bir Buzağının İpini Çözüp Kendi Boynuna Taktı. Orada Bulunan Hayvanların Arasına Katıldı. Bu Hâli Görenler, Durumu Mevlânâ Şâh Kubâd’a Bildirdiler. O Da; “kendi Eli İle Böyle Yaptı İse Ne Kadar Güzel; “allahü Teâlâ İçin Tevâzu Edeni, Allahü Teâlâ Yükseltir.” Buyurmuşlardır” Dedi.

yine Bir Gün Molla İvaz, Mânevî Perdeler Açılınca Aşka Gelip, Kendi Nefsine; “ey Kâbiliyetsiz İvaz! Senin Yerin Hayvanlar Ahırıdır. Hâlâ İnsan Olmadın” Dedikten Sonra, İkinci Defâ Bir Hayvanın Yularını Başına Geçirdi. Onun Bu Hâlini Tekrar Mevlânâ Şâh Kubâd’a Bildirdiler. O Da Hemen Gelip, Onun Boynundaki Yuları Çıkardı. Ona Sarılıp; “ey Molla İvaz! Bizi Yaktın, Yeter Artık.” Dedi. O Anda Molla İvaz, Allahü Teâlânın Birçok Lütuf Ve İhsânlarına Kavuştu. Sonra Mevlânâ Şâh Kubâd Ona Hilâfet Vererek, Talebe Yetiştirmesi İçin Tekrar Dergâhına Gönderdi.

iran’da O Zamanlar Hüküm Süren Şâh İsmâil, Ehl-i Sünnet Âlimlerine Ve Tasavvuf Büyüklerine Çeşitli Eziyetler Yapıyor Ve Onları Öldürüyordu. Birçok Ehl-i Sünnet Âlimi İran’dan Anadolu’ya Hicret Etti. Mevlânâ Şâh Kubâd İse, Allahü Teâlâya Tevekkül Ederek, Bulunduğu Yerden Ayrılmadı. Onu Sevenler, İran’dan Ayrılması İçin Ne Kadar ısrâr Ettiyseler De, Orada Kaldı. Şâh İsmâil’in Askerleri Onu Öldürmek İçin Şirvân’a Geldilerse De, Allahü Teâlânın İzni İle Şirvân’a Girdikleri Anda, Kimisi Kör, Kimisi Kötürüm Oldu. Mevlânâ Şâh Kubâd’a Hiçbir Kötülük Yapamadılar. Mevlânâ Şâh Kubâd Hazretleri Sâyesinde, Ehl-i Sünnet Olan Birçok Kimse Belâ Ve Musîbetten Kurtuldu.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

başüstüne Efendim

ömer Rûşenî Hazretlerine Talebe Olması Şöyle Anlatılır: Karabağ’da Dede Ömer Rûşenî Hazretleriyle Karşılaşınca, Kendisine Talebe Olmak İstediğini Bildirdi. Rûşenî Hazretleri; “bu Altın Yaldızlı Elbiselerini Sat. Yerine Aba Alıp Giy. Köle Ve Hizmetçilerini Bırak.” Buyurdu. Şâh Kubâd; "başüstüne Efendim!" Diyerek, Bütün Kıymetli Eşyâlarını Sattı. Elde Ettiği Binlerce Altını Alıp Rûşenî Hazretlerine Getirdi. Sonra Talebeliğe Kabûl Edilip Nefsine Zor Gelen Şeyleri Yaparak Hocasına Candan Hizmet Etti. Rûşenî Hazretlerine Tam Olarak Bağlandı. Şâh Kubâd Yetiştikten Sonra Rûşenî Hazretleri Ona İcâzet, Diploma Verdi. Daha Önce Teslim Aldığı Altınları Da Kendisine Verip, Şirvan’a Gönderdi. O Parayla Dergâh Ve Mescidler İnşâ Etti. Orada İnsanları İyi Bir Müslüman Olarak Yetiştirmeye Çalıştı.

 

bir Ümmîyi Hoca Edinesin!

şirvân’da Molla İvaz İsmi İle Meşhûr, Zühd Ve Verâ Sâhibi, Dünyâya Düşkün Olmayan Ve Şüphelilerden Kaçan Kâmil Bir Zât Vardı. Kırlık Bir Yerde, Kırk Odalı Bir Binâ Yaptırdı. Burada Kırk Büyük Âlime Ders Verirdi. Ders Verdiği Bu Kırk Âlimin Herbirinin De Ayrı Ayrı Ders Verdikleri Yerleri Vardı. Bundan Dolayı, Molla İvaz’a Kırk Meclisli Derlerdi. Bu Zât, Gündüzleri Oruç Tutar, Geceleri İbâdetle Meşgûl Olurdu. Fakat, Tasavvuf Büyüklerinin Sohbetinde Hiç Bulunmamıştı. Sâdece Zâhirî İlimlerle Uğraşırdı. Tasavvuf Yolundakilere De İyi Gözle Bakmazdı. Bir Gün Bâzı Talebeler, Onun Yanında Şâh Kubâd Hazretlerinin Hakkında İleri Geri Konuştular. “şeyh Şâh Kubâd, Okuma Yazması Olmayan Bir Câhildir. Onun Yanında Bulunanlar Da Ona Uymuş Câhillerdir.” Dediler. Molla İvaz Bu Durum Karşısında, Ders Verdiği Kırk Âlim Talebesine; “herbiriniz Tasavvuf Yolunda Bulunanların Küfür Ve Günah Üzere Olduklarını Bildiren Meseleleri Ve Fetvâları Toplayıp Getirin. Bizzat Gidip Onlara Yanlış Yolda Olduklarını Söyleriz. Şâyet Bu Hâllerinden Vazgeçerlerse, Onların Dalâletten Ve Bu Yanlış Yoldan Kurtulmalarına Vesîle Olmuş Oluruz. Eğer Bu Hâllerinden Vazgeçmezlerse, Hâkim Haklarında Gerekeni Yapar.” Dedi.

hocalarının Emri Üzerine, Talebelerin Herbiri Büyük Gayret Sarfedip, İstenilen Fetvâları Hazırladılar. Mevlânâ Şâh Kubâd’ı Sevenlerin Geldikleri Bir Günde, Ona, Molla İvaz’ın Onun Hakkında Fetvâ Hazırladığı Ve Gelmek Üzere Olduğu Bildirilince, Sadece; “hasbünallah” Dedi, Aslâ Alınmadı. Molla İvaz Talebeleri İle Mahalle Kenarına Kadar Geldiği Hâlde, Onda Herhangi Bir Değişiklik Olmadı Ve Normal Hâlini Bozmadı. Molla İvaz Bu Duruma Kızıp; “ilimdeki Zayıflığını Göstermemek İçin Böyle Yapıyor, Dışarı Çıkmıyor. Artık İyice Anlaşıldı Ki, Hakkında İsnâd Edilenler Gerçekten Doğru.” Diye Düşündü. Bu Düşünceler İçerisinde Şâh Kubâd’ın Bulunduğu Odaya Girdi. Şâh Kubâd, Onlar Gelince Ayağa Kalktı Ve; “buyurun Efendiler.” Diyerek Oturmaları İçin Yer Gösterdi. Oturduklarında, Mevlânâ Şâh Kubâd Başını Önüne Eğdi. Bu Sırada Molla İvaz Talebelerine; Şimdi Söze Başlayın Diye İşâret Etti. Fakat Talebelerden Hiçbiri, Kendilerinde Konuşma Tâkati Bulamadı. Konuşması İçin Hocalarına Ricâ Ettiler. Molla İvaz Da Konuşmak İstedi, Fakat O Da Konuşamadı. Şeyh Şâh Kubâd’ın Tasarrufunun Kendilerini Kapladığını Anlayıp; “şeyh Hazretleri, Biz Misâfiriz, Bize İlim Sofranızdan Bir Şeyler İkrâm Edin.” Diyerek Ricâda Bulundu. Bunun Üzerine Mevlânâ Şâh Kubâd, Kelâm İlminden Tasavvufî Bir Tarzda Söze Başladı. Mevzûlar Hâlinde Anlatırken, Kelâm İlminin Derin Meselelerine Daldı. Orada Bulunanlar, Onun Anlattıkları Derin Bilgiler Karşısında Hayran Kaldılar. Çünkü Birkaç Gün Önce Molla İvaz’dan şerh-i Mevâkıf’ı Okurken, Bir Cümlenin Îzâhı Talebelere Kapalı Gelmiş, Onu Halletmeleri Mümkün Olmamıştı.

şeyh Şâh Kubâd, Kelâm Mevzûlarını Anlatırken, Onların Anlamadıkları O Cümleyi De Kolay Ve Anlaşılır Bir Şekilde Anlatıverdi. Talebeler Şaşkın Bir Hâlde Birbirlerine Bakarlarken, Molla İvaz Da Şâh Kubâd Hazretlerinin Tasavvuf İlmindeki Kuvvetini Ve Gözleri Önünde Olan Kerâmetini Görünce, İster İstemez; “insaf Dînin Yarısıdır.” Diyerek, Şâh Kubâd Hakkında Söylediği Sözlere Tövbe Edip, Helâllik Diledi Ve Talebeliğe Kabûl Edilmesini Ricâ Etti. Bunun Üzerine Mevlânâ Şâh Kubâd; “sen Ki, Şirvân Memleketinde Kırk Meclisli Molla İvaz Olasın Da, Bir Ümmîyi Hoca Edinesin” Dedi. Molla İvaz; “sultânım, Allahü Teâlâya Hamd Olsun Ki, Bize Hakîkat Gösterildi. Bizim Ve Bizim Gibilerin Sû-i Zanlarından Ve Yanlış Düşüncelerinden Zât-ı Âliniz Uzak İmişsiniz. Fakat Şu Âna Kadar Siyah Çehremiz, Saf, Temiz Ve Parlak Bir Aynaya Rastlamadı. Kendi Ayıplarımızı Görmeyip, Ayıplarımızı Başkalarına İsnâd Ettik. Elhamdülillah Şimdi Kendi Kötü Cemâlimizi Gördük. O Parlak Ayna İle Şereflendik. “mümin, Müminin Aynasıdır.”hadîs-i Şerîfinin Mânâsınca, Sizin Parlak Ve Cilâlanmış Aynanıza Bakmak Sûretiyle; Kendi Hatâlarımızı Gördük.” Diyerek, Hâlini Arz Etti. Şâh Kubâd Hazretleri De, Molla İvaz’ı Ve Talebelerini Affederek, Hepsini Talebeliğe Kabûl Etti. Molla İvaz Ve Ona Tâbi Olan Talebelerden Bâzıları, Bu Yolda Çok Yükseldiler. Zîrâ Mevlânâ Şâh Kubâd, Onlara Hizmeti Kendisine Vazife Edinmişti.

 

kaynaklar

1) Hediyyet-ül-ihvân; Süleymâniye Kütüphânesi Hacı Mahmûd Kısmı, No: 4587

2) Lemezât, Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd Kısmı, No: 4546

3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi ; C.14, S.204

Yorumlar
Kod: PMFTM