Hacı Bayram-ı Veli, Padişahtan bir ferman,
Alarak, Ankara'ya aynı gün oldu revan.
Ferman, sırf ilim ile meşgul olsunlar diye,
Sultanın ihsanıydı, Hacı Bayram Veli'ye.
Lakin bazı kimseler, bunu fırsat bilerek,
Talebe oluyordu, hep bu zata giderek.
Ve öyle çoğaldı ki bu sahte talebeler,
Bozuldu memlekette, iktisadi dengeler.
Rica etti Padişah, Hacı Bayram Veli’ye:
(Bana, talebelerin listesini ver!) diye.
Ankara'nın (Kanlı göl) mevkiinde, o dahi,
Çadır kurulmasını emretti bizatihi.
Ve nida eyledi ki: (Bana tâbi olanlar,
Kim varsa, falan yere acele toplanalar!)
Duyanlar, akın akın toplandı o bölgeye.
Şöyle ki, iyne atsan, düşmezdi sanki yere.
Yine nida etti ki: (Ey benim dervişlerim!
Ben, talebelerimi, kurban etmek isterim.
Canını, benim için verecek varsa biri,
Gelsin ve giriversin şu çadırdan içeri.)
Hacı Bayram Veli’nin bu teklifine rağmen,
Olmadı tek bir kişi, çadıra gelip giren.
Hacı Bayram-ı Veli, elinde keskin bıçak,
Beklerdi ki, acaba, kimdir kurban olacak?
Derken yürüyüverdi, iki kişi o sıra.
Kalabalıktan çıkıp, girdiler o çadıra.
Hacı Bayram-ı Veli, o çadıra, önceden,
Bir koyun getirmişti hiç kimseler görmeden.
Vakta ki iki kişi girince o çadıra.
Girerek, o koyunu kurban etti o ara.
Çadırdan dışarıya aktığında o kanlar,
Kaçıştılar etrafa, bunu gören insanlar.
Hacı Bayram, çadırdan çıkıp baktı o anda.
Gördü ki, hiç kimseler kalmamış o meydanda.
Buyurdu: (İki tane talebem varmış benim.
Bunlardan başkaları değil talebelerim.
Talebem bilmiyorum bunlardan gayrisini.
Onlar, askerlik yapıp, versinler vergisini.)
O, bir gün buyurdu ki: (Biz hepimiz, dünyada,
Varız ahiret için, çetin bir imtihanda.
Dünya imtihanını kaybetse de bir kişi,
Pek fazla mühim değil onun bu kaybedişi.
Bu dünya, üç beş günlük hayat olup, kısadır.
Ahiret, sonsuz olup, dünyada kazanılır.
Bir baba, evladına öğretmezse dinini,
Ve eğer vermez ise dini terbiyesini,
En merhametsiz baba, o kimsedir ki işte,
Güzelim evladını yakmaktadır ateşte.)