son Asır Anadolu Velîlerinden. İsmi Muhammed Saîd Olup Şeyh Seydâ Diye Meşhûr Olmuştur. Babası Şeyh Ömer Zengânî, Annesi Halîme Hâtundur. 1889 (h. 1309) Senesinde Cizre'de Doğdu. 1968 (h. 1387) Senesinde Cizre'de Vefât Etti. Kabri Oradadır.
muhammed Saîd Henüz Bir Yaşındayken, Babası Ömer Ez-zengânî Hac Yolculuğu Sırasında 1890 Senesinde Cidde'de Vefât Etti. Küçük Yaşta Yetim Kalan Muhammed Saîd, Yedi Yaşına Kadar Konuşmadı Ve Yürümedi. Yedi Yaşından Sonra Yavaş Yavaş Konuşan Muhammedsaîd Efendi İlim Öğrenmeye Başladı. Ağabeyi Şeyh Sirâceddîn Efendiden İlim Tahsil Etti. İlim Tahsil Ettiği Müddetçe Hiç Evine Gitmez, Medresede Kalırdı. Medresede Kaldığı Zaman Geceleri Bir Hasırın İçine Sarınarak Uyurdu. Annesi Halîme Hâtun Oğlunu Çok Özler, Hasretliğine Dayanamayarak Ağlardı. Muhammed Saîd Efendi Annesinin İsteği Sebebiyle Bâzan Eve Giderek Ziyâret Ederdi. 17 Yaşına Geldiği Zaman İlim Tahsilini Tamamlayarak Ağabeyi Şeyh Sirâcüddîn Efendiden İcâzet Aldı. Genç Yaşta Müderrisliğe Başlayıp Talebe Okuttu. 23 Yaşına Geldiğinde Medrese Tamamen Kendisine Kaldı.
ilim Ve Fazîlette Emsâllerini Geçip Zamânın İleri Gelenleri Arasına Girdi. Dayısı Şeyh Muhammed Nûrî Dirşevî'nin Sohbetlerinde Bulundu. Tasavvuf Yolunda İlerledi. Dayısı Onu İrşâd İçin Gittiği Yerlere Beraberinde Götürdü. 30 Yaşına Gelince Dayısı Ve Hocası Şeyh Muhammed Nûrî'nin Kızıyla Evlendi. Nihâyet Bir Müddet Sonra Şeyh Muhammed Nûrî Hazretleri Ölüm Döşeğinde Yatarken Oğullarını Ve Halîfelerini Yanına Çağırarak; "artık Bundan Sonra Şeyhiniz Seydâ'dır. Buyurarak Muhammed Saîd Efendiyi Yerine Vazifelendirdi.
şeyh Seydâ Bu Sırada 40 Yaşında Bulunuyordu. Medresede Talebe Okutmasının Yanı Sıra, Hizmetinde Bulunanlara Ve İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatarak Onların İki Cihan Saâdetine Kavuşmaları İçin Gayret Ediyordu. Kendisinden İcâzet Almış, 150'ye Yakın Talebesi Ve Ayrıca 100 Kadar Halîfesi Vardı. Talebeleri Ve Halifelerini Sûriye, ırak, Arabistan Gibi Memleketlere Gönderdi.
şeyh Seydâ Hazretleri Tasavvuf Yolunda Zaman Zaman Cezbeye Kapılırdı. Bu Cezbe Sırasında Bâzan Kışın Dondurucu Soğuğunda Dicle'ye İner Nehrin Buzlarını Kırarak İçeri Sarkar Ve Saatlerce Öyle Kalırdı. Bâzan Da Yazın Kavurucu Sıcağında Soba Yaktırırdı.
şeyh Seydâ Hazretlerinin Vücûdu Çok Yumuşaktı. Elini Öpenler Sanki Ellerinde Hiç Kemik Yok Zannederlerdi. Orta Boylu Ve Şişmanca İdi. Küçüklüğünden Beri Kimse Yüzüne Bakamazdı. Şeyh Seydânın Yüzüne Bakan Kimse Anlayamadığı Bir Hisle Ürperir Ve Vücudunu Bir Titreme Kaplardı.
şeyh Seydâ Hazretleri, Teheccüd (gece) Namazlarına Devam Ederdi. Güzel Sözleri Ve Örnek Ahlâkıyla İnsanlara Yol Gösterirdi. Sohbetinde Bulunan En Âsî İnsanlar Dahi Onun Duâsı Bereketiyle, Hallerine Pişman Olup Hidâyete Kavuşurlardı. Bir Sohbeti Sırasında Buyurdu Ki: "dil Ve Kalbin Bozukluğuna Sebep Olan Cehâleti Terk Ederek İlim İle Meşgûl Olunuz. Takvâ (haramlardan Sakınma) İle Bu İlminizi Aydınlatarak Ay Ve Güneş Gibi Parlayınız. İlmin Zamanı Ve Erbâbı Geçmiştir Demeyiniz. İlmi Sâlih Amellerle Tamamlarsanız Elde Ettiğiniz Nurla Şark Ve Garbı Aydınlatırsınız. Nerede Altın Sâhipleri! Nerede Altın Ve Gümüşü Toplayanlar. Onların Hepsi Gittiler. Nerede Dünyâ Malı İçin Çalışıp Çabalayanlar? Ey Kardeşlerim Gözlerinizi Açıp İbretle Bakınız! Altın Gümüş Toplamak Ve Dünyâ Malı Elde Etmek İçin Didinenler, Yanakları Çürüten Toprağa Girdiler. Nerede Seslerini Yükseltenler Ve Hak Dâvâ Uğruna Kan Akıtanlar? Ay Ve Güneş Gibi Safâda Bulunanlar. Nerede Gece Gündüz Çalışıp Süslü Köşkler Yapanlar. Nerede Onlar! Hiç Bir Göz Onları Görmüyor. Onlar Tamamiyle Öldüler.
sevgili Kardeşlerim İbretle Bakınız Ve Hüsrandan Kendinizi Kurtarınız. Size Hak Nasihati Bildirenleri Can Kulağıyla Dinleyiniz. Tâ Ki Gözleriniz Doysun. Ya Rabbî! Fazlınla, Rahmetinle Bizi Affet. Bizleri Başkasına Bırakmadan Kurtar. Çünkü Kurtardığın Kişi Cennet'te Seâdete Kavuşacaktır. Yâ Rabbî Kâinâtın Efendisine, Âl Ve Eshâbına Salât, Selâm Ve Duâlar Olsun. Hamd, Kâinâtı Yaratan Allahü Teâlâya Mahsustur".
kaba Ve Sert Darvanışlardan Şiddetle Sakınan Şeyh Seydâ Yumuşak Davranırdı. İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatma Yolunda Çeşitli Sıkıntılara Ve Hakâretlere Mârûz Kaldığı Halde, Onlara Tatlı Bir Dille Ve Yumuşak Bir Edâyla Muâmele Ederdi. Nitekim Kendisini Tutuklamağa Gelen Askerleri Hoş Davranışıyla Yola Getirmiş Ve Nicelerinin De Kendisine Talebe Olmasını Sağlamıştı. Allahü Teâlâ Ona Olgunluk Ve Cemâl Yâni Yüz Güzelliği İhsân Etmişti. Sohbetinde Bulunan Herkes Onun Cemâline Bakmaktan Sohbetinden Ayrılmak İstemezdi. Onun Üstünlüğünü Duyan Herkes Kâfile Kâfile Ziyâretine Gelir, Şeyh Seydâ Onları Şefkat Ve Merhametle Karşılar, Bağrına Basardı.
şeyh Seydâ Hazretleri Fakirlere Karşı Gayet Merhametli Ve Şefkatli Davranırdı. Onlara Dâimâ Yardım Ederdi. Birgün Bir Köyün İleri Gelenlerinden Biri Gelerek; "şu İşim Olursa, Falanca Arâziyi Sana Hibe Edeceğim." Dedi. Şeyh Seydâ Hazretlerinin Duâsı Bereketiyle İşi Oldu. O Kimse, Vâdettiği Arâziyi Seydâ'ya Bağışladı. Şeyh Seydâ Hazretleri De Arâziyi Cizre'nin Fakirlerine Paylaştırdı.
şeyh Seydâ'nın Asıl Gâyesi Talebe Toplamak Olmayıp İnsanlara Yol Göstermek Ve Onları ıslâh Etmeye Çalışmaktı. Onun İçin Önemli Olan İnsanların ıslâh Olmalarıydı. Bu Hususta Şöyle Buyururdu: "zamânımızın Bâzı Şeyhleri, Köy Ağalarının Etbâ (tâbi Olan Kimseler) Toplamaya Çalıştığı Gibi, Talebe Toplamaya Çalışıyorlar. Halbuki Gâye, Mürîd (talebe) Toplamak Değil İnsanları ıslâh Etmek, Onların Nefsin Ve Şeytanın Kötülüklerinden Kurtulmalarına Yardımcı Olmaktır."
şeyh Seydâ Hazretleri Cömert Ve İhsân Sâhibi Olup, Ziyâretine Gelen Binlerce İnsana Yemekler Yedirir, Fakir Zengin Ayırd Etmeden Herkese Aynı İlgiyi Gösterirdi. Ayrıca Devamlı Dergâhında Bulunan Yüzden Fazla Âmâ, Sakat, Çaresiz Ve Düşkünlere Yemek Yedirir, Onların Kalblerini Aslâ Kırmaz Ve İncitmezdi. Kendisine Eziyet Edenleri Affeder, Kimseye Kin Beslemezdi. Çünkü O Her Hareketiyle Ve Davranışıyla Resûlullah'ı Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Örnek Alırdı. Hattâ Hakkında Konuşan Kimselere Duâ Ederdi. Sabır Ve Tevâzû Sâhibi Olan Şeyh Seydâ, Nefsini Herkesten Aşağı Görür Ve Onlardan Duâ İsterdi. Hemen Herkese; "siz Benim Büyüğümsünüz. Ben İse Sizin Küçüğünüzüm" Derdi. Fakir Ve Düşkün Kimselerle Oturur, Onlarla Yemek Yer Ve Herkese De Böyle Yapmalarını Tavsiye Ederdi. Bir Gün Üstü Başı Dağınık Bir Kıyâfetle Ziyâretine Gelen Bir Hamalın Yük Taşımak İçin Sırtında Gezdirdiği İpi Öperek Helâl Kazancın Ehemmiyetine Ve Teşvikine İşâret Etti Ve; "allah İçin Tevâzû Edeni Allahü Teâlâ Yükseltir." hadîs-i Şerîfini Okudu.
ilim Ve İrfânda Yüksek Bir Derece Sâhibi Olan Ve Büyük Bir Velî Olan Şeyh Seydâ Hazretlerinin Pekçok Kerâmetleri Görüldü. İbrâhim Ay Adındaki Bir Kimse Şöyle Anlattı: "ben Şeyh Seydâ'yı Ziyârete İlk Gittiğimde Pakistan'dan Bir Zengin Gelmiş, Dört Gün Beklediği Halde Şeyh Seydâ'yı Görememişti. Akşam Vakti Varmıştım. Sabah Oldu. Şeyh Seydâ, Erkenden İzmit Kağıt Fabrikasının Müdürünü Çağırdı. İki Memuru İle Birlikte Onlar İçeri Girince Ben Kapıda Bekledim. İsmimle Çağırılmadıkça Girmemek Düşüncesindeydim. İsmimi Kimseye De Söylememiştim. Baktım Şeyh Seydâ'nın Oğlu Şeyh Muhammed Nûrullah İle Beni; "ibrâhim Adıyamânî De Gelsin!" Diye Çağırtmış. İçeri Girdim. Beni Karşısına Oturttu. Sağımda İzmit Kâğıt Fabrikası Müdürü, Solumda Da İki Memuru Vardı. Bize Bîat Verdi Yâni Talebeliğe Kabûl Etti. Yapacağımız Vazifeleri Anlattı. Ben Kendi Kendime; "önceden Duydum Ki Bu Zât Nakşî, Kâdirî Ve Rufâî Yollarının Üçünden De Bîat Veriyor. Bu Nasıl Olur?" Diye Düşündüm. Başımı Kaldırıp Yüzüne Doğru Bakınca, Bana Bakarak "evet Biz Kök Olarak Nakşî'yiz. Fakat Hem Kâdirî, Hem De Rufâîliği Vermekle Vazîfeliyiz." Buyurarak Benim Zihnimden Geçen Soruya Cevap Verdi.
bir Defâsında Dicle Nehri Taşmış, Cizre Şehrini Bir Çember İçerisine Almıştı. Şeyh Seydâ'nın Dergâhının Duvarından İçeriye Su Akıyordu. Durumu Şeyh Seydâ Hazretlerine Bildirdiler Ve Yardım İstediler. Seydâ Hazretleri De Parmağındaki Yüzüğünü Çıkararak; "benden Bir Yüzük İstiyor." Buyurdu Ve Yüzüğünü Nehre Attı. Nehir Derhal Yatağına Çekildi. Yine Bir Defasındacizre'yi Dicle Nehri Basmış, Her Tarafı Su Kaplamıştı. Kaymakam Ve Belediye Reisi Gelerek Seydâ Hazretlerinden Duâ İstediler. Şeyh Seydâ Duâ Ettikten Sonra Onlara Seccâdesini Verdi Ve; "seccâdeyi Alın Gidin. Uğradığınız Her Yerde Nehir Önünüzden Kaçıp Gidecektir." Buyurdu. Kaymakam Ve Belediye Reisi Seccâdeyi Alarak Şehrin Her Tarafını Gezdiler. Hakikaten Uğradıkları Her Yerde, Nehir Önlerinden Çekilip, Yatağına Gitti.
molla Muhammed Adında Bir Kimse, Şeyh Seydâ Hazretlerine; "kurban! Allahü Teâlânın Rızâsına Nasıl Erebiliriz?" Dedi. Şeyh Seydâ Hazretleri; "cenâb-ı Allah Lutf Ederse Erersin." Buyurdu. O Kimse Aynı Soruyu İkinci Ve Üçüncü Defa Sorunca Aynı Cevâbı Aldı. Dördüncü Defa Sorunca Şeyh Seydâ Hazretleri; "bana Bak Mollamuhammed! Kalbinin Üzerindeki Paraları Ne Zaman Yakarsan, İşte O Zaman Allah'a Erersin." Buyurdu. Görünüşte Mütteki Bir İnsan Olan Molla Muhammed, Parayı Çok Seviyormuş. Onun Kalbindekileri Kerâmet Olarak Bilip Bu Şekilde Cevap Verdi.
şeyh Seydâ'nın Talebelerinden Bir Çoban Vardı. Bir Gün Sürüsünü Otlatırken Bir Ayının Kendine Doğru Hızla Geldiğini Gördü. Korkusundan Hiçbir Yere Kaçamadı. Ayı Tam Yanına Geldi Ve Arka Ayaklarının Üstüne Kalktı, Pençelerini Kaldırdı. O Anda Çoban; "medet Yâ Şeyhim." Diye Şeyh Seydâ'dan İmdâd İstedi. Baktı Ki Ayı Sanki Taş Kesildi. Hiç Kıpırdamıyordu. Ayının Bu Durumunu Gören Çoban, Sürüyü Alıp Oradan Uzaklaştı.
ömrünü İslâm Dîninin Emir Ve Yasaklarını Öğrenmeye, Öğretmeye, İnsanlara Anlatıp Onların Dünya Ve Âhirette Kurtuluşa Ermelerine Sarfeden Şeyh Seydâ Hazretleri Ömrünün Sonuna Doğru Etrafında Kendisine Tâbî Binlerce İnsanı Görebiliyordu. 1968 (h. 1387) Senesi Ramazan Bayramında Binlerce Kişi Onun Ziyâretine Gelip, Bayramını Tebrik Etti. Şeyh Seydâ Da Gelen Binlerce İnsana Sevinçle, Muhabbetle Ve Tâzimle Mukâbelede Bulundu. Bayramın Birinci Günü Câmiye Çıktı, Öğle Namazını Kıldırdıktan Sonra Câmide Kaldı. Ziyâretçilerle Bayramlaşıp İkindiye Kadar Onlarla Sohbet Etti. Kalabalık Bir Cemâate İkindi Namazını Kıldırdıktan Sonra Evine Döndü. Yedi Gün Sonra Pazar Gecesi Evlatlarına Vasiyette Bulundu. "benden Sonra Şeyhiniz Nûrullah'tır. Çünkü Onu Hem Zâhir Ve Hem De Bâtında İmtihan Ettim. İmtihanı Başarıyla Kazandı." Buyurdu. Yanında Bulunan Hacı Muhammed Bûzî'ye Evine Gitmesi İçin İzin Verdi. Yanında Yalnızcahacı Kâsım Vardı. Kıbleye Karşı Namaz Kılıyormuş Gibi Oturdu. Kendisinde Hiç Ölüm Alâmeti Yoktu. Birdenbire Ağzını Açtı Yumdu Ve Sustu. Hacı Kâsım Dokunduğunda Şeyh Seydâ Hazretlerinin Vefat Ettiğini Anladı Ve Âilesine Bildirdi. Ertesi Sabah Mollasüleymân El-hüseynî Gasl Ve Tekfin İşlerini Yürüttü. Sonra Binlerce İnsanın İştirâkiyle Cenâze Namazı Kılındı Ve Evine Defnedildi. Tâziyesine Yakın Ve Uzak Yerlerden Kar, Tipi Ve Şiddetli Soğuğa Rağmen, Halifelerinden, Talebelerinden Onbinlerce İnsan Geldi.
şeyh Seydâ'nın Yerine Oğlu Şeyh Muhammed Nûrullah Geçti Ve Vazifesini İfâ Etmeye Başladı.
şeyh Seydâ Hazretlerinin Şeyh Muhammed Nûrullah'tan Başka Halifeleri Şunlardır: Şeyh Fahreddin El-arnâsî, Muhammed Beşir El-alkemşî, Hasan Eş-şeyh Hasenî, Halil El-bacırmânî, Yûsuf El-vezerkî, Cemil Ed-danışmânî, Cemîl El-antâkî, Seyyid Ali El-fındıkî, İbrâhim El-karsî, Muhammed Emin Ed-diyârbekrî, Abdullah El-filfilî, Mustafa Ed-doğubeyazıtî, Muhammed Üveys El-mardînî, Abdurrahman Es-sarûhî.
şeyh Seydâ Hazretleri Nakşibendiyye Yolunun Hâlidiyye Koluna Mensuptu. Ayrıca Kâdiriyye Ve Rufâiyye Yollarından Da Ders Veriyordu. Tarîkat Silsilesi Şeyh Hâlid-i Cezerî Yoluyla Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerine Ulaşmaktadır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerine Kadar Olan Silsilesi Şöyledir: Şeyh Muhammed Saîd Seydâ El-cezerî, Mevlânâ Şeyh Muhammed Nûrî Ed-dırşevî, Şeyh Muhyiddîn Zekâî, Şeyh Abdülhakîm Ed-dırşevî, Şeyh Ömer Ez-zengânî, Şeyh Hâlid-i Zibârî, Şeyh Muhammed Aynî, Şeyh Sâlih Subkî, Şeyh Hâlid El-cezerî, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî.
eserleri: 1) Kitabü Ahkâmü'l-envât, 2) Ed-dâbıta Fir-râbıta, 3) Et-te'lif Fit-te'lif, 4) Et-tasavvuf, 5) Manzumeler, 6) Tenbîhü'l-müsterşidî, 7) El-mecmeu's-sağîr.
devlet Adamları Dahi Onun Üstünlüğünü Kabûl Ederlerdi. Birgün Cizre Kaymakamı, Belediye Başkanı, Hâkim Ve Diğer Vazîfelilerden Bâzıları Anlaşarak Şeyh Seydâ'yı Ziyârete Karar Verdiler. Serhadlı Köyüne Ziyârete Gittiler. Yolda Giderken; "eğer Bu Kimse Hakîkaten Velî İse Bize Şunu Şunu Yedirsin." Diye Her Birisi Ayrı Ayrı Şeyler İstediler. Öğleden Sonra Köye Ulaştılar. Şeyh Seydâ'nın Evine Gittiler. Oturup Sohbet Etmeye Başladılar. Bu Sırada Yemekler Geldi. İstedikleri Yemekler Geldikçe Orada Bulunanlar Biribirlerinin Gözüne Bakmaya Başladılar. Yemekler Yendikten Sonra İkindi Vakti Girdi. Şeyh Seydâ Ziyârete Gelenlerden Biri Hâriç Diğerlerine; "haydi Abdest Alın Namaz Kılalım." Dedi. Ayağında Çizme Olan Misâfire İse; "sen Dur, Senin Çizmelerini Çıkarman Zor Olur." Dedi. Namaz Kılındıktan Sonra Misâfirler Müsâde İstediler Ve Oradan Ayrıldılar. Yolda Giderken Namaz Kılmayan Misâfir Dedi Ki: "ben Pis İdim. Şeyh Efendi, Benim Durumumu Anladı. Bana Onun İçin "sen Dur." Dedi. Yoksa Çizmelerimi Çıkarıp Giymek Zor Değildir." Ekseriya Bu Şekilde Gezmeyi Âdet Edinen O Şahıs, Bu Hâdiseden Sonra Kötü Hareketini Terk Etti.
1) Şeyh Seydâ'nın Hayâtı Ve Eserleri