Feridüddin Genc Şeker, devrinin bir tekiydi.
Henüz doğmadan önce, görüldü kerameti.
Şöyle ki, validesi hamile iken ona,
Uzandı komşusunun bir erik ağacına.
Koparmamış idi ki velakin o erikten,
Karnında rahatsızlık, bir acı duydu birden.
Büyüdükte, annesi dedi ki bu oğluna:
(Oğlum, nasip olmadı bir haram lokma bana.)
O da gülümseyerek, şöyle dedi: (Anne, siz,
Komşunun ağacına uzanmışken izinsiz,
Birden ağrı vermiştim, meyveden koparmadan.
O gün ben vazgeçirdim, sizi haram lokmadan.)
Her gün oruç tutardı, uzun yaz günlerinde.
Yiyecek bulunmazdı, çoğu zaman evinde.
Açlığı, had safhaya geldiğinde, bir zaman,
Ağzına küçük taşlar doldurdu açlığından.
Hikmet-i ilahiyle ağzındaki o taşlar,
Bir anda, çok lezzetli tatlı şeker oldular.
Hocası bunu görüp, buyurdular ki hemen:
(Şeker hazinesidir bizim Ferid esasen.)
Yine bir gün, bir tüccar, ticaret gayesiyle,
Şeker yüklü bir kervan götürürken Delhi’ye,
Feridüddin Genc Şeker, görüp o çuvalları,
Sormuştu ki: (Ne ile doldurdun sen bunları?)
O tüccar, cevabında, sinsi sinsi gülerek,
(Tuz doludur) demişti, istihza eyleyerek.
O dahi buyurdu ki: (Madem öyle diyorsun,
Öyleyse, çuvalların içleri hep tuz olsun.)
Tacir, Delhi şehrine nihayet geldiğinde,
Çuvalları açtı ki, tuz dolu herbirinde.
Hatasını anlayıp, oradan döndü geri.
Arayıp, buldu hemen Ferid-i Genc Şeker’i.
Pek çok özür dileyip, arz etti ki: (Efendim!
Bendeniz, size karşı edepsizlik eyledim.
Zira, şeker var iken çuvallarda o zaman,
Tuz doludur diyerek, söyledim size yalan.)
Buyurdu: (Madem şimdi, şeker vardı diyorsun,
Öyleyse, o tuzların tamamı şeker olsun.)
Gelip, o çuvalları merakla açtı hemen.
Gördü ki, bütün tuzlar, şeker oluş tamamen.
Bu zat, bir sohbetinde buyurdu ki: (Bir kimse,
Günah işlediğinde, pişmanlık duyar ise,
Bu hali, onun için bulunmaz bir nimettir.
Zira bu pişmanlığı, tövbe etmek demektir.
Eğer Allah korusun, olmazsa hiç üzülmek,
Hatta tatlı gelirse, ona günah işlemek,
Günahta ısrardır ki, gayet fena bir iştir,
Bu hal, o kimse için tehlikeli gidiştir.)