Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Yûsuf Bin Hüseyin Râzî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:37
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; İran evliyaları, Rey evliyaları, Yûsuf Bin Hüseyin Râzî

büyük Velîlerden. Künyesi Ebû Ya'kûb’dur. Haram Ve Şüphelilerden Çok Sakındığı Gibi, Dünyâya Düşkün Olmayıp, Zâhir Ve Bâtın İlimlerinde Âlimdi. Zünnûn-i Mısrî’nin Talebesi Olup, Aynı Zamanda; Ebû Türâb Nahşebî, Yahyâ Bin Muâz Ve Başka Âlimlerle Görüşüp Sohbet Etti Ve Kendilerinden İlim Öğrendi. Ebû Saîd Harrâz İle Yol Arkadaşlığı Ve Cüneyd-i Bağdâdî İle Mektuplaşmaları Meşhûrdur. İlim Öğrenmek İçin Çok Seyahat Etti.

ömrü Uzun Olup, Allahü Teâlânın Dînine Hizmet Etmekle Geçti. İnsanların İslâmiyeti Doğru Öğrenmeleri İçin Çok Gayret Ederdi. Edebi Çok Fazla Olup, Kendisinden Bile Hayâ Ederdi. Çok Güzel Konuşurdu. Nefsin Kötü İsteklerine Tâbi Olmamak Ve Ona Muhâlefet Etmekte Çok İleriydi. Geceleri Hiç Uyumaz, Hep İbâdetle Meşgûl Olurdu. Fazla Uykusuzluk Sebebi İle Gözlerinde Hafif Kırmızılık Vardı. İnsanların Fazla Teveccühünden Sakınır, Kendisini Olduğundan Aşağı Gösterirdi. Ebû Ya’lâ Diyor Ki: “yûsuf Bin Hüseyin, Zamanında, Kelâm Ve Tasavvuf İlmini En İyi Bilendi.” İmâm-ı Şa’rânî Diyor Ki: “kur’ân-ı Kerîm Okunduğu Zaman, Gözyaşlarını Tutamaz Çok Ağlardı.”

nişâbûrlu Bir Tüccârın, Bin Altına Satın Aldığı Çok Güzel Bir Câriyesi Vardı. Bu Tüccârın Acele Olarak Başka Bir Şehre Gitmesi İcâb Etti. Câriyeyi Güvendiği Bir Kimsenin Evine Emânet Bırakıp Gitti. Ev Sâhibi, Bir Aralık Câriyeyi Gördü. Kendisine Âşık Oldu. Hemen Ebû Hafs Haddâd’ın Yanına Gidip Hâlini Anlattı Ve; “ben Ne Yapayım?” Dedi. O Da; “senin, Rey Şehrinde Bulunan Yûsuf Bin Hüseyin’in Yanına Gitmen Lâzımdır.” Buyurdu. O Kimse Hemen Yola Çıkıp ırak’ta Bulunan Rey Şehrine Geldi. Yûsuf Bin Hüseyin’in Yerini Sordu. Sorduğu Kimseler, Uygunsuz Sözler Söyleyip, Yanına Gitmesine Mâni Oldular. Hattâ Çok İleri Gidip, Öyle Şeyler Söylediler Ki, Gelen Kimse Bunlara Aldanıp, Geldiğine Pişman Oldu Ve Geri Döndü. Ebû Hafs’ın Yanına Geldiğinde, “niçin Onu Görmeden Geri Geldin?” Buyurdu. O Da; “onun İçin Şöyle Şöyle Söylediler. Ben De Yanına Gitmekten Vaz Geçip Geri Döndüm.” Dedi. Ebû Hafs; “sen Tekrar Git Ve Kendisini Gör.” Buyurdu. O Kimse Tekrar Dönüp Rey Şehrine Geldi. Yûsuf Bin Hüseyin’in Bulunduğu Yeri Sordu. Bu Sefer, Önceki Söylediklerini Daha Fazlasıyla Söylediler. Fakat ısrâr Edince Evini Gösterdiler. İzin Alıp İçeri Girdiğinde Gördü Ki, Yaşlı Bir Zât Oturmuş, Karşısında Bir Genç, Önünde Bir Sürâhi Ve Kâse Bulunuyor. Gelen Kimse Selâm Verip Oturdu. Yûsuf Bin Hüseyin, Yüzünden Nûr Akan Çok Sevimli Bir Zât Olup Öyle Güzel Şeyler Anlatıyor, Öyle Tatlı Konuşuyordu Ki, Gelen Kimse Hayretler İçinde Kaldı. “efendim. Lütfen Söyleyiniz. Bu Nûrânî Yüz, Bu Tatlı Sözler, Şu Sürâhi Ve Kâse Ve Dışarıdakilerin Söyledikleri Ne Demek Oluyor?” Dedi. Yûsuf Er-râzî; “şu Gördüğün Genç, Benim Oğlumdur. Kendisine Kur’ân-ı Kerîm Okutuyorum. Şarap Kabı Gibi Zannedilen Şu Kırmızı Sürâhi İçinde Su Var. Bu Bardakla, Gelenlere Su İkrâm Ediyorum. Su Testisi Bulunmadığı İçin, Bunu Kullanıyorum.” Buyurdu. Gelen Kimse; “peki, Böyle Hareket Edip, İnsanların Hakkınızda Uygunsuz Sözler Söylemelerine İmkân Vermenize Sebep Nedir?” Diye Sorunca; “insanlar Bana Güvenmesinler Ve Bir Şey Emânet Etmesinler Diye.” Buyurdu. Gelen Kimse Onun Ayaklarına Kapanıp Af Diledi.

bir Gün Kendisine; “peygamber Efendimizin; “yâ Bilâl! Bizi Ferahlandır.” Hadîs-i Şerîfi Hakkında Ne Dersiniz?” Dediler. Cevâbında Buyurdu Ki: “bunun Mânâsı; “yâ Bilâl! Ezân Okumakla, Bizi Dünyâ Meşgalelerinden Ve Sözlerinden Rahatlandır.” Demektir. Çünkü, Peygamber Efendimiz Namazda Rahatlardı. Namaz Gözünün Nûru İdi.”

yûsuf Bin Hüseyin 915 (h.304) Senesinde Vefât Etti. Vefât Ederken; “yâ Rabbî! Gücüm Yettiği Kadar İnsanları Sana Dâvet Ettim. Kusurlarımı Bağışla.” Dedi. Vefâtından Sonra Kendisini Rüyâda Görüp; “hâlin Nasıldır?” Diyenlere; “allahü Teâlâ, Vefât Ederken Söylediğim Sözü Tekrar Söylememi Emretti. Ben De Söyledim. Sonra Bana; “seni Sana Bağışladım.” Buyurdu.” Dedi.

yûsuf Bin Hüseyin Buyurdu Ki:

“yapmacık Olarak, Riyâ İle Yapılmış Çok Az Bir Amelle Allahü Teâlânın Huzûruna Çıkacağıma, Günâh Yükü İle Çıkmayı Tercih Ederim.”

“allah Yolunda Yürümek Arzusunda Bulunan Bir Tâlib, Azimeti Bırakıp Ruhsatla Amel Ederse, Artık Ondan Hayır Gelmez, İlerleyemez.”

“nefsin Aldatmasına, Dünyânın Yalancı Ve Geçici Tadına Kapılan, Hayrın Tadını Alamaz. Yabancılarla Berâber Olmak, Bu Yolda Yürüyenler İçin Felâkettir.”

“allahü Teâlânın Kendilerini Her An Görmekte Olduğunu Bilen İnsanlar, O’nun Kendilerini Görmekte Olduğunu Düşünerek, O’ndan Ve Emirlerinden Başka Şeye İltifat Etmekten Hayâ Ederler.”

“kim, Allahü Teâlâyı Hakkıyla Zikrederse, O’ndan Başka Her Şeyi Unutur. O’nun Zikri İle O’ndan Başka Her Şeyi Unutan Kimseyi, Allahü Teâlâ Her Şeyden Muhâfaza Eder.”

“dünyâda En Kıymetli Şey, İhlâstır.”

“allah Yolunda Yürümek İsteyen Bir Kimse İçin, En Büyük Tehlike; Bu Yolda Olmayan Kimselerle Berâber Olmaktır.”

“saâdete Kavuşmak İstersen, Edeble İlim Öğren, Edeble İlim Öğrenen Onunla İyi Amel Eder. İyi Amel Eden, Hikmet Sâhibi Olur. Hikmet Elde Edilince, İnsan Zühd Sâhibi Olur. Zühd Sâhibi Olunca, Kalbinde, İnsanı Allahü Teâlâdan Uzaklaştıran Şeylerin Sevgisi Kaybolur. Bu Sevgi Kaybolunca, İnsan Âhirete Rağbet Eder. Hep Âhireti Düşünen Ve Ona Hazırlanmakla Uğraşan Kimse, Allahü Teâlânın Rızâsına Kavuşmuş Demektir.”

“bütün Hayırların Hepsi, Bir Ev Gibidir. Anahtarı Da Tevâzudur. Bütün Kötülüklerin Hepsi De, Bir Ev Gibidir. Onun Anahtarı Da Kibirlenmektir. Nitekim, Âdem Aleyhisselâmın Zellesinden Dolayı Tevâzu Etmesi İle Affa Ve İkrâma Kavuşması Ve İblis’in Kibirlenmesi, Kendisine Hiçbir Şeyin Fayda Vermeyip Zelîl Olması Buna Delildir.”

“aklın Zâhiri, Sevgili Peygamberimize Tam Tâbi Olmaktır. Aklın Bâtını, Hâlini Gizlemek Ve Aklın Aslı İse, Sükût Etmektir.”

“dünyâda İki Türlü Taşkınlık Ve Azgınlık Vardır. Bunlardan Biri İlim Sebebiyle Yapılan Azgınlık, Diğeri De Mal Sebebiyle Yapılandır. İlim Sebebiyle Olan Taşkınlıktan Kurtulmak, Ancak İbâdetle Olur. Mal Sebebiyle Olan Taşkınlıktan Kurtulmak İse, Ona Ehemmiyet Vermeyip Uzaklaşmakla Mümkün Olur.”

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

allah Korkusu

yûsuf Bin Hüseyin Hazretleri Seyâhatlerinden Birisinde, Arabistan’da Bir Kabîleye Uğradı. Kabîle Reîsinin Kızı, Kendisini Görüp Âşık Oldu. Bir Yolunu Bulup, Yûsuf Bin Hüseyin Yalnız İken Yanına Geldi. Yûsuf Bin Hüseyin Hemen Kaçarak Başka Bir Yere Gidip Oturdu. Başını Dizlerine Koydu. Çok Yorulmuş Olduğu İçin Uyuyuverdi. Rüyâsında, Benzerini Hiç Görmediği Bir Yerde, Yeşiller Giyinmiş Kimseler Gördü. Birisi De, Pâdişâh Misâli Taht Üzerinde Oturuyordu. Kendilerine Yaklaşıp Kim Olduklarını Sordu. Onlar, Kendisine Çok Saygı Ve Hürmet Gösterip Yol Açtılar Ve; “bizler Melekleriz. Taht Üzerinde Oturan Da Yûsuf Aleyhisselâmdır. Yûsuf Bin Hüseyin’i Ziyârete Geldi.” Dediler. Yûsuf Bin Hüseyin, Çok Hayret Etti Ve Mahcûb Oldu. Ağlamaklı Bir Ses İle; “hasbünallah! Ben Kim Oluyorum Ki, Allahü Teâlânın Peygamberlerinden Birisi Benim Ziyâretime Gelsin, Olacak Şey Değil!” Dedi.

bu Sırada Hazret-i Yûsuf, Tahttan İnip Kendisiyle Müsâfeha Etti Ve Kendisine Sarıldı. Yûsuf Bin Hüseyin Ona; “ey Allah’ın Peygamberi, Ben Kim Oluyorum Ki, Bana Bu Kadar İltifât Ediyorsunuz?” Dedi. Hazret-i Yûsuf Buyurdu Ki: “o Kabîle Reîsinin Güzel Kızı, Yalnız İken Yanına Gelince, Sen Allahü Teâlâdan Korkarak Ve Allahü Teâlâya Sığınarak Oradan Çıkınca, Allahü Teâlâ, Senin Hâlini Bana Ve Meleklere Gösterip; "ey Yûsuf! Bak, Senin, Zelîha’dan Kaçtığın Gibi, Bu Yûsuf Da Kabîle Reîsinin Kızından Nasıl Kaçtı.” Buyurdu Ve Beni Bu Meleklerle Birlikte Seni Ziyârete Gönderip Sana Söylememi Emretti Ve Buyurdu Ki: “her Şeyin Bir Nişânesi Vardır. Bu Zamânın Nişânesi Zünnûn-i Mısrî’dir. İsm-i Âzam Ona Verildi. Huzûruna Git. Hem De Sana Şu Müjdeyi Vermemi Emretti Ki, (sen, Allahü Teâlânın Seçilmiş Kullarındansın).” Buyurdu.

yûsuf Bin Hüseyin Uykudan Uyandığında Aşk-ı İlâhî Her Tarafını Kaplamıştı. Kendisine Verilen İşâret Üzerine Mısır’a Doğru Yola Çıktı. Bir An Önce Zünnûn-i Mısrî'ye Kavuşmak Arzusunda İdi. Nihâyet Zünnûn-i Mısrî’nin Meclisine Gelip Oturdu. Beş Sene, Bu Sohbet Meclisine Devâm Etti. Beşinci Yıl Sonunda Hocası Kendisini Çağırıp; “artık Memleketine Git. Allah Rızâsı İçin İnsanlara Nasîhat Et. Allah İçin Konuş.” Buyurdu. “peki Efendim.” Deyip Ayrıldı. Memleketi Olan Rey Şehrine Gelince Bir Meclis Kurup, İnsanlara Nasîhat Etmeye Başladı. Bu Hâl, Elli Sene Böyle Devâm Etti. Çok Talebe Yetiştirdi. İbrâhim-i Havvâs, Yûsuf Bin Hüseyin’in Talebesi Olup, Bunun Sohbeti Bereketi İle Çok Yüksek Hâllere Ve Makamlara Kavuştu.

 

kaynaklar

1) Tabakât-us-sûfiyye; S.185

2) Hilyet-ül-evliyâ; C.10, S.238

3) Sıfât-us-safve; C.4, S.84

4) Tabakât-ül-kübrâ; C.1, S.105

5) Târih-i Bağdâd; C.14, S.314

6) El-bidâye Ven-nihâye; C.11, S.126

7) Şezerât-üz-zeheb; C.2, S.245

8) Risâle-i Kuşeyrî; S.158

9) Nefehât-ül-üns; S.238

10) Keşf-ül-mahcûb; S.238

11) Gas; C.1, S.650

12) Tezkiret-ül-evliyâ; C.1, S.280

13) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.4, S.298

Yorumlar
Kod: XUL1U