evliyânın Büyüklerinden. Hayâtı Hakkında Fazla Bir Bilgi Yoktur. Doğum Târihi Belli Değildir. Zamânın Âlimlerinden İlim Öğrendi. Evliyânın Sohbetinde Kemâle Geldi. Uzun Yıllar İnsanlara Allahü Teâlâya Kavuşturan Doğru Yolu Anlattı. 1259 (h.657) Senesinde Vefât Etti.
yûsuf-i Kâmitî, Bir Sabah, Erkenden Şam’da Bir Caddeden Geçerken, Onu Sevenlerden Birisi, Elini Bu Zâtın Elbisesine Sürüp, Sonra Elini Bereketlenmek İçin Yüzüne, Gözüne Sürdü. Bu Zâtı Sevmeyenlerden Ve Büyüklüğünü İnkâr Edenlerden Birisi, O Sırada Dükkânını Açıyordu. Bu Hâli Görüp Yûsuf-i Kâmitî’yi Çok Seven O Kimseye; “elin Necs (pis) Oldu. Çünkü O İyi Birisi Değil!” Dedi. Yûsuf-i Kâmitî’yi Çok Seven O Zât Cevap Vermeyip Sustu. Ertesi Gün Yine Aynı Vakitte, Yûsuf-i Kâmitî Oradan Geçiyordu. Kendisini Sevmeyen O Dükkan Sâhibine Uğradı. “bu Gece Bizim Hâlimizi, Makâmımızı Gördün Mü?” Buyurdu. O Kimse Koşarak Gelip Yûsuf-i Kâmitî’nin Ellerine Sarıldı. Hiçbir Şey Konuşamıyordu. Kendinden Geçip, Bayılarak Yere Düştü. Evine Götürdüler. Üç Gün Sonra Kendine Gelebildi. Kendisine; “sana Ne Oldu Ki Bu Hâle Düştün?” Diye Soranlara Şöyle Anlatıyordu: “hakâret Ettiğim, Büyüklüğünü İnkâr Ettiğim Yûsuf-i Kâmitî’yi Rüyâmda Gördüm. Büyük Bir Denizin Ortasında, O Zamâna Kadar Hiç Görmediğim Çok Güzel Elbiseler İçindeydi. Karada Durur Gibi Deniz Üzerinde Duruyor, Abdest Alıyordu. Deniz Üzerinde Durduğu Hâlde Batmıyordu. Yüzü Öyle Güzel İdi Ki, On Dördüncü Gecesindeki Ay Gibi Parlıyordu. Bu Rüyâdan Sonra Evliyâdan Büyük Bir Zât Olduğunu Anladım, Onun Hakkında Önceki Düşüncelerim Hep Yanlış İmiş. Önceki Hâlime Pişmân Oldum.” Bu Kimse, Tövbe Edip Yûsuf-i Kâmitî’nin Talebelerinden Oldu.”
şam’da Şeref-ül-akta’ Diye Bilinen Bir Genç Vardı. Babası Meşhûr Ve Büyük Bir Tüccar İdi. Bu Tüccar, Oğlunu Evlendirdi, Çok İyiliklerde Bulundu. Bu Genç Gittikçe Hırçınlaşarak, Aksileşen Bir Hâl Alıyordu. Atılgan İdi. Sokakta Rastladığı Kimselerin Sarıklarını, Elbiselerini Zorla Alır, Etrâfına Sıkıntı Verirdi. Babası Kendisine Her Ne Kadar Nasîhat Ettiyse De Kabûl Ettiremedi. Bir Türlü Uslanmıyordu. Babası, Oğlu Kimin Bir Şeyini Almış İse İâde Eder, O Şey Telef Olmuş İse Öderdi. “bu Miskin Çocuk Uslanmayacak Gâliba, Eli Kesilmeden Evvel Ölmeyecek. Yâni Hırsızlık Yaptığı İçin Kendisine Elinin Kesilmesi Cezâsı Verilecek.” Derdi. Nihâyet Bu Tüccar Bir Gün Vefât Etti. Bundan Sonra Daha Da Azgınlaşan Genç, Nihâyet Bir Yolkesici Olup Çıktı. Artık Eşkıyâ İdi. Bu Yolda Arkadaşları Da Vardı. Bir Gün Reisleri Buna; “arkadaşlarınızdan Birisini Çok Zayıf Görüyorum. Sultânın Adamlarından Birinin Eline Geçse, Az Bir Zorlama İle Bizi Açığa Verir. Aramızdan Ayırsak Yine Bizi Ele Verir. Yine Bizim İçin Tehlikeli Olur. En İyisi Sen Onu Tenhâ Bir Yerde Öldür!” Dedi. Eskıyâbaşının Bu Emri Karşısında, Şeref-ül-akta’ Diye Bilinen O Kimse, Bildirilen Şahsı Tâkib Etmeye Başladı. Bundan Sonrasını Kendisi Şöyle Anlatır:
“ıssız Bir Yerde Bir Fırsatını Bulup, O Eşkıyâ Arkadaşımızı Öldürdüm. Reisin Yanına Geldiğimde Durumu Kendisine Anlattım. Reis Bu Sefer De; “cesedi Görenler Tanırlar Ve Bizim Öldürdüğümüz Anlaşılır. Yüzünün Derisini Soy, Burnunu Da Kes Ki Tanınmasın.” Dedi. Ben Tekrar Gidip Bildirileni Yaptım. Evime Geldiğim Zaman, Öldürdüğüm Kimsenin Hanımı Ve Çocukları Bana Gelip Onun Hâlinden Sordular. Ben, Gelecek Dedim. Fakat Sanki İçime Bir Ateş Düşmüştü. Yaptıklarıma Pişmân Oldum. Tövbe Ettim. Yûsuf-i Kâmitî Hazretlerinin Talebelerinden Olmaya, Âhirete Yarar İşler Yapmaya Niyet Ettim. Yûsuf-i Kâmitî'nin Yanına Geldim. Hiç Yanından Ayrılmıyordum. O Nereye Gitse, Ben De Oraya Gidiyordum. Başbaşa Kaldığımız Bir Gün Bana Karşı; “arkadaşını Öldür, Yüzünün Derisini Soy, Burnunu Kes, Ondan Sonra Da Buraya Gel. Bu Nasıl Oluyor?” Dedi. Ben Hayretler İçerisinde, Binbir Mahcubiyet, Kırıklık Ve Pişmanlık İçinde Buyurduklarını Dinliyordum. Başımı Önüme Eğip Çok Pişmân Olduğumu, Tövbe Ettiğimi, Bundan Sonra Sâlih Ameller İşlemeğe, Sâlihlerin Sohbet Ve Hizmetlerinde Bulunup Hiç Ayrılmamaya, Kötü Yollara Düşmemeye, İnsanlara Sıkıntı Vermemeye, Sâlihler Gibi Olmaya Kat'î Karar Verdiğimi Bildirdim. Bunun Üzerine; “bizden Hiç Ayrılma! Kendini Belli Etmeden, O Kimsenin Âilesine, Çoluk Çocuğuna Yardımda Bulun.” Buyurdu. Ben, Gençliğin Verdiği Heyecan Ve Kötü Arkadaşların Tesiriyle Babamın Sözlerini Dinlemeyip Onu Üzdüğüm, Kötü Yollara Düşüp Eşkıyâlara Karıştığım, O Cinâyeti İşlediğim, Hayâtımın Baharı Olan Gençliğimi Uygunsuz İşlere Harcadığım İçin Ömrüm Boyunca Üzüntü Ve Pişmanlık İçinde Yaşadım. Göz Yaşları İçinde Allahü Teâlâya Yalvararak, Âkıbetimin İyi Olması İçin Duâ Ve Niyâzda Bulundum.”
yine Rivâyet Olunmuştur Ki, Yûsuf-i Kâmitî’nin Gidip Geldiği, Evinde Yemek Yediği Bir Zât Vardı. Şam Dışında Bir Handa Kalıyordu. Bu Zât Bir Türlü Yûsuf-i Kâmitî’ye Talebe Olmuyordu. Bir Gece, Ayı, Yıldızları, Gökyüzünün Güzelliklerini Seyretti. Kalbinde Bir Değişiklik, Bir İncelik Hissetti. Allahü Teâlânın Nîmetlerinden Gâfil Olduğunu Düşündü. Tövbe Etti. Sabah Olunca, Yûsuf-i Kâmitî Bunun Yanına Geldi. Bu Da Geceki Hâlini Anlattı. Yûsuf-i Kâmitî; “yalan Söyleyen, Çirkin Ve Zelîl Olsun!” Buyurdu. O Zât “âmin!” Dedi. Bir Müddet Sonra, O Zâtın Yanına Kötü İnsanlar Geldi. O Da Bunların Tesiriyle, Tövbe Etmeden Önceki Hâline Döndü. Sabah Olunca, Yûsuf-i Kâmitî Gelerek Buna; “ey Zavallı! Sana Yazıklar Olsun. Biz Sana, Yalan Söyleyen Çirkin Ve Zelîl Olsun Demedik Mi? Sen De Buna “âmin!” Demedin Mi? Çok Zarar Edeceksin. Hüsrâna Düşeceksin. Sermâyeni Kaybedeceksin. Yatak Üzerinde Bir Sene Kalacaksın.” Dedi. Nitekim Kısa Zamanda Bu Kimsenin İşleri Bozuldu. Hanımı Vefât Etti. Çocukları Onu Terketti. Kendisi, Hayır Sâhiplerinin Elinde Kaldı. Çok Şiddetli Bir Hastalığa Yakalandı. Bir Sene Boyunca Yataktan Hiç Kalkmamak Üzere Hasta Yattı. Sonra Yakınlarına; “beni, Yûsuf-i Kâmitî’nin Geçeceği Yolun Üzerine Yatırınız.” Dedi. Onlar Da, Yûsuf-i Kâmitî’nin Geçeceği Yol Üzerine Bunu Yatırdılar. O Da, Oradan Geçerken Bunu Gördü. Yanında Durup; “ey Filân! Kendini, Hâlini Nasıl Buluyorsun?” Dedi. “ey Efendim! Tövbe Üzereyim. Tövbe Ettim.” Dedi. Yûsuf-i Kâmitî; “şimdi Tövbe Ediyorsun. Yine Tövbenden Döneceksin Değil Mi?” Buyurunca; “hayır! Kendisinden Başka İlâh Bulunmayan Allahü Teâlâya Yemîn Ederim Ki, Tövbemden Dönmeyeceğim.” Dedi. Yûsuf-i Kâmitî; “allahü Teâlâdan Dilerim Ki, Seni Bu Hâlden Eski Sıhhatine Kavuştursun Ve Hâlini Hayra Tebdîl Eylesin (çevirsin!)” Buyurup Gitti. Bundan Sonra, Bir Senedir Hiç Ayağa Kalkamamış Olan Bu Kimse Ayağa Kalkıp Evine Gitti. O Hastalığından Hiçbir Eser Kalmadı. Yûsuf-i Kâmitî’nin Duâsı Bereketi İle Sayısız Nîmetlere Kavuştu Ve Önde Gelen Talebelerinden Oldu.
sirâc Anlatır: “dedemin Yakınlarından Birinin Bir Oğlu Vardı. Bu Çocuk, Yaratılış Bakımından Ve Ahlâk Bakımından Çok Güzel Ve Kıymetli İdi. Bir Zaman Bu Çocuk, Çâresi Bulunmayan Şiddetli Bir Hastalığa Yakalandı. Her Ne Yapıldı İse Derdine Devâ Bulamadılar. Nihâyet Bâzıları Bu Zâta; “yûsuf-i Kâmitî'ye Git! O Belki Bir Çâre Bulur. O Çok Yüksek Bir Zâttır” Dediler. O Da, Kalkıp Yûsuf-i Kâmitî’nin Yanına Geldi. Onu Kalabalık Bir Cemâatin Ortasında Buldu. Orada Bulunanlar Ona Suâller Sorup, Cevap Alıyorlardı. Bu Kimse, Son Tarafta Bir Yere Oturdu. Fakat Onun Hâlinden Haberdar Olan Yûsuf-i Kâmitî, Eliyle İşâret Ederek Ve İsmi İle Hitâb Ederek; “ey Filân! Allahü Teâlânın İzni İle Oğlunuzun Yanına Varınız. Onu Alıp Bir Ara Bize Uğrarsınız.” Buyurdu. O Çocuğun Babası Şöyle Anlatır: “yûsuf-i Kâmitî Böyle Söyleyince Hemen Geri Evime Geldim. Oğlumun Sapasağlam Olduğunu, Eski Hastalığından Bir Şey Kalmadığını Gördüm. Öyle Ki, Neredeyse Onu Tanıyamayacaktım. Gözlerime İnanamıyordum. “ey Oğlum! Allahü Teâlâ, Yûsuf-i Kâmitî’nin Bereketi İle Bize Âfiyet Verdi.” Dedim. Oğlum Da; “ben De Nasıl İyi Olduğumu Anlayamadım. Hastalığın Verdiği Hâlsizlik İle Kendimden Geçerek Uyumuştum. Uyandığımda Hiçbir Şeyimin Kalmadığını Hissettim. Şimdi Gördüğünüz Gibiyim.” Diyordu. Tanıdıklar Ve Komşular Da Gelip Bu Hâle Çok Hayret Ve Teaccüb Ettiler.”
1) Câmiu Kerâmât-il-evliyâ; C.2, S.292
2) Şezerât-üz-zeheb; C.5, S.289
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.9, S.315