Allah adamlarından olan bu mübarek zat,
Bir gün, Hak teâlâya şöyle etti münacat:
(Yazık bana, vah bana, ne zordur benim işim.
Ben, bu kadar günahı nasıl da işlemişim?
Halbuki ben bunları işlerken utanmadan,
Bana, Rabbin nimeti yağıyordu durmadan.
Beni fena aldattı günahların lezzeti.
Şimdi gitti o lezzet, kaldı mesuliyeti.
Bir anlık zevkler idi, kayboldu şimdi ancak.
Günah mesuliyeti asla kaybolmayacak.
Zira kayda geçtiler hep amel defterime.
Bunun için vah bana, vah şu kötü halime.
Ne yazık, nefse uydum, düşünmedim Rabbimi.
Günah pislikleriyle hep kararttım kalbimi.
Ben ölümden kaçarım, unutmaz ecel beni.
Ensemde hissederim her an onun elini.
Yazık bana, var iken bu kadar çok günahım,
Nasıl tövbe etmeden duruyorum Allah’ım?
Mahşer günü, yüzüme bakmazsa eğer Allah,
Ne olur benim halim, şu garip halime vah!
O gün şahit olunca, ayaklarım, ellerim,
Rabbimin huzurunda, ne hallere girerim?
Ey nefsim, unutmazsın kendi isteklerini.
Lakin hep unutursun Rabbin emirlerini.
Günah, haram demeden erersin her arzuna.
Yarın, nasıl çıkarsın Rabbinin huzuruna?
Ey nefsim, istersin ki, sıkıntıya girmeden,
Cennet nimetlerine eresin ebediyen.
Anında yaparsın da her istek, arzunu hep,
Tövbeyi, ne özürle geciktirirsin acep?
Sonra bakıyorum ki, sıhhatin bozulsa az,
Ölümü, sırf o zaman hatırlarsın, bu olmaz.
Sıhhatli anlarında niçin gaflet edersin?
Ölüm, sıhhatli iken gelmez mi zannedersin?
Niçin namazlarını kılarsın gaflet ile?
Halbuki o namazın son namazdı belki de.
Öyle ise ey nefsim, uyan da kendine gel.
Zira bil ki insana ani gelir hep ecel.)
Bir gün de buyurdu ki: (Şaşarım şu insana.
Korkmadan isyan eder kendi Yaradanına.
Şuna da şaşarım ki, Cehennem vardır diyor,
Buna rağmen korkmadan her günahı işliyor.
Şaşarım dünya fani diyen şu insana ki,
Sarılmıştır dünyaya, ayrılmayacak sanki.
Şaşarım şuna dahi, günah işler malesef.
Yine de, bu haline üzülüp etmez esef.
Yaşamasına rağmen islamın haricinde,
Görürsün onu dahi yine neşe içinde.)