Sözlüğümüzde yer alan kelimeler Türk Dil Kurumu (https://sozluk.gov.tr) web sitesinden alıntıdır.
İ Harfi İle Türkçe Kelimeler ve Anlamları iade : Alınmış bir şeyi geri verme iadeiitibar : Yitirilen saygınlığı yeniden elde etme iadeiziyaret : Daha önce yapılan ziyarete ziyaretle karşılık verme iadeli : İadeli taahhütlü iadeli taahhütlü : Alıcıya imza karşılığı teslim edilen, teslim edilemediği durumlarda göndericiye geri gönderilen (mektup, paket), iadeli iadesiz : İadesi olmayan iane : Yardım iare : Eğreti, ödünç iaşe : Yedirip içirme, besleme, bakma iaşe ve ibate : Yedirip içirme ve barındırma
ibadet : Bir dinin buyruklarını yerine getirme ibadetgâh : Tapınak ibadethane : Tapınak ibadullah : Tanrı'nın kulları ibare : Bir düşünceyi anlatan bir veya birkaç cümlelik söz ibaret : Oluşan, meydana gelen ibate : Barındırma ibda : Yaratma, yoktan var etme ibdai : Özgün ibibik : Çavuş kuşu
ibik : Horoz, hindi vb.nin tepesinde bulunan kırmızı deri uzantısı ibikli : İbiği olan ibiksi : İbiği andıran, ibiğe benzeyen, ibik gibi ibis : Leyleksilerden, Afrika ve Batı Asya'nın sulak yerlerinde yaşayan bir kuş, Mısır turnası (İbis aethiopica) ibiş : Orta oyununda çoğu kez aptal uşak rolünü oynayan komedyen iblağ : Ulaştırma, eriştirme iblis : Şeytan iblisane : Şeytanca iblisçe : Şeytana yakışır iblisçi : İblise bağlanan ve tapınan
iblisçilik : İblisçi olma durumu ibne : Edilgin eş cinsel erkek, homoseksüel ibnelik : İbne olma durumu ibra : Aklama, temize çıkarma ibraname : Aklama belgesi ibraz : Ortaya koyma, gösterme, meydana çıkarma ibre : Ölçü aletleri, saat ve göstergelerde sayı veya işaret göstermeye yarayan hareketli iğne ibret : Kötü bir olaydan alınması gereken ders, uyarıcı sonuç ibretamiz : İbret verici, ibret dolu ibretiâlem : Başkalarına örnek olan şey
ibretlik : Ders alınacak nitelikte olan ibrik : Su koymaya yarayan kulplu, emzikli kap ibrikçi : İbrikle su taşıyan kimse ibrikçilik : İbrikçinin yaptığı iş ibriktar : Sarayın leğen, ibrik vb. eşyalarından sorumlu olan görevli ibriktarlık : İbriktarın yaptığı iş ibrişim : Kalınca bükülmüş ipek iplik ibrişim kurdu : İpek böceği ibzal : Esirgemeden bol bol verme, yapma veya söyleme icabet : Bir çağrıyı yerine getirme, bir çağrıya gitme
icabında : Gerekince, gerekirse icap : Gerek, gereklik, ister, lüzum icapçı : Nöbeti hastane yerine evde tutan ve her an hastaneden çağrılmayı bekleyen doktor icapçılık : İcapçının yaptığı iş icar : Kira icat : Buluş icatçı : İcat eden, bulan kimse, kâşif, bulucu icatçılık : İcatçı olma durumu icaz : Az sözle çok şey anlatma icazet : İzin
icazetname : İzin belgesi, onay belgesi icbar : Zorlama, zorunda bırakma icma : Toplama icmal : Gösterge icra : Bir müzik eserini oluşturan notaları sese çevirme icra kuvveti : Yürütme gücü icra vekili : Bakan icraat : Yapılan işler, çalışmalar, uygulamalar icraatçı : Uygulayan, çalışan, yapan kimse icraatçılık : İcraatçı olma durumu
icracı : Bir buyruğu yerine getiren kimse icracılık : İcracının yaptığı iş iç : Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı iç acısı : Yürek acısı iç ağ : Yerel ağ iç ağa : Vezirlerin gözde uşağı iç asalak : Konakçının içinde yaşayan asalak iç badem : 343 badem içi iç bakla : 343 bakla içi iç barış : Ailede veya toplumda sağlanmış iç huzur
iç başkalaşım : Püskürük magmaların, soğurdukları kültelerin etkisi altında, birleşimlerinden oluşan başkalaşım iç bellek : Bilgisayarın giriş çıkış kanalları kullanılmaksızın erişebildiği bellek iç borç : Devletin veya çeşitli kuruluşların yurt içinde piyasaya sürdüğü tahvil, bono vb. ile aldığı borç iç borçlanma : Devletin veya çeşitli kuruluşların yurt içinde piyasaya tahvil, bono vb. sürerek borç alma işi iç bölge : Bir limanı ithalat ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yollarıyla bağlı, dar veya geniş bölge, art bölge, hinterlant iç bulantısı : Mide bulantısı iç burukluğu : Kırgınlık iç cep : Palto, pardösü, ceket gibi giysilerin iki ön parçasına açılan cep iç cümle : Bir cümle içinde tümleç gibi kullanılan başka bir cümle, iç tümce iç çamaşırı : Fanila, külot, sütyen gibi tene, içe giyilen giysi
iç çokgen : Bütün köşeleri aynı çember üzerinde olan çokgen iç denetçi : İç denetim görevlisi iç denetçilik : İç denetçinin yaptığı iş iç denetim : Bir kurumun çalışmalarını geliştirmek, onlara değer katmak amacı güden bağımsız, nesnel bir güvence ve danışmanlık işi iç denge : Ruhsal durum, psikolojik yapı iç deniz : Boğazlarla ana denize bağlı olan deniz, dâhilî deniz iç deri : Bitkilerin kök, sap ve yapraklarında kabuğun iç bölümü, endoderm iç donu : Pantolon içine giyilen uzun don, dizlik iç dünya : Bireyin ruhsal yaşamının bütünü iç ek : Bazı dillerde kelime kökünün içine giren ek